Naz Genç'in İlk Kişisel Sergisi "19" 16 Mart'ta Sanatseverleri Bekliyor

Zonguldaklı genç sanatçı Naz Genç İlk kişisel sergisi "19"un heyecanını Karadeniz Havadis'e anlattı. Uzun zamandır bu serginin hayalini kuruduğunu belirten Genç; sanatseverleri eserleriyle buluşturacak olmanın heyecanını yaşıyor.16-19 Mart tarihleri arasında yapılacak sergiye sanatseverleri davet ediyor.

Biraz kendinizden bahseder misiniz? Naz Genç kimdir?

2003 yılında ikizimle birlikte Zonguldak’ta sanatsever bir aileye doğdum. Zonguldak Fen Lisesi’nden alışılmadık bir şekilde sanatçı olacağım diyerek çıktım, şimdi Doğuş Üniversitesi Endüstriyel Tasarım bölümünde ön eğitimimi sürdürüyorum. Pandemi dönemine kadar sessiz, sakin bir çocuktum. Gelişmeye en açık olduğum yaşlarda kendimle baş başa kaldım ve yalnızca gözlemci olan karakterim artık gözlemlediklerini anlatan, kendini ifade etmeyi tercih eden, korkmayan ve yaşadığı anın, kendinin değerini bilen birine evrildi. 
Biyografimde ‘Her zaman görselle çalışmaya hazır ve hevesli, İstanbul merkezli, multimedya sanatçısı, tasarımcı, video ve fotoğraf editörü’ yazıyor. Profesyonel kalmaya çalıştığım kısmı en iyi böyle özetleyebilirim, ama sanat hayatımdayken çok daha romantik ve duygusal bir karakterim. Bir aktivist, azınlık hakları savunucusu ve her şeyden önemlisi hayatın tam zamanlı öğrencisiyim, hem de öğretmeninin dibinden daha fazlasını öğrenmek ve yakınlık kurmak için bir türlü ayrılmayan tiplerdenim. Kimi zaman sıvıdır duygu ve düşüncelerim. O yüzden beni tanımak isteyen herkesle anlaşabilmek için oturup sohbet edebilmeyi dilerdim.


Resme ilginiz nasıl başladı, yeteneğiniz nasıl ve ne zaman keşfedildi?

Resme ilgim ben kendimi bildim bileli vardı, ailemin desteği sayesinde daima üreten, teşvik ve takdir de gören bir çocuk oldum. Küçüklüğümde resme dair ilk anılarım annemin iki yaşımızdan sakladığı çöp adam çizimim ve masal kitaplarındaki karakterleri tekrar tekrar çizişim... Kalemi, fırçayı tutabildiğimin, hakimiyetimin farkındaydık; sonrasında bu beceriye yaratıcılığım eklendi. Öğretmenlerimin desteği, arkadaşlarımın beğenisi de çok büyük bir etkendir bırakmayıp devam edişimde. Şimdi genelde kendim için üretiyorum ama sanıyorum ki hassas bir çocuğun kabul edilme arzusu daha baskındır, o yüzden yapabildiğim şey küçümsenip sindirilmediği için çok şanslıyım. O yüzden ne zaman üreten bir çocuk görsem en az onun kadar heyecanlanırım, oturur yaşımı küçültür onunla saatlerce ağaçlar ve çiçekler çizerim, tüm desteğim de onundur. 

19 isimli ilk kişisel sanat serginiz 16 Mart'ta açılacak. 19'un hikayesi nedir?

13 Şubat doğum günüm. Serginin ilk tarihi olan 9-11 Şubat’ta biz sergiyi kapatacak ve ben 19 yaşımın bana getirdiği tüm güzellikleri paylaşmış olacaktım. Doğduğum şehirden uçup gitmeden tüm hikayemi ortaya seren bir sergi yapmak, hatta ilk sergimi Zonguldak’ta yapmak zaten hayalimdi. Sergi beklediğimiz bir şeydi. Ama ne yazık ki hiç beklemediğimiz ve sindiremediğimiz bir acının, öfkenin içinde bulduk kendimizi. Farkında bile değilken ben 20 oldum, sergi 19 kaldı. Şimdi ise ilk kişisel sergim 19’un değişmeyen adı 20 yılımın en büyük çaresizliklerinden birine ithaf, içinde bulunduğum hisler ise tümüyle farklı. Şimdi eserlerimin her biri bir katarsis. 

19’da ne tür çalışmalar yer alacak?

Sadece resim değil, sanatın her alanında yoğurmaya çalışıyorum hamurumu. Karakalem çalışmalarım en sık paylaştığım şey olduğundan çok bekleneceklerini biliyorum, ama sanırım biraz daha şaşırtacağım. Sergide karakalem portrelerimin yanında karışık medya, sahaya özgü dediğimiz çalışmalar yer alacak. Fotoğraflar, karalamalarım, tablolarım ve gerçek-boyut strüktürler... Sevgi ham maddem olsa da acı kafamın en kuytu köşelerini çalıştırabiliyor; bu yüzden son haftalarda ürettiğim birkaç eser bile olacak umuyorum. Umarım Zonguldak ve çevre illerden gelen herkesin içinde sanata dair bir ışık ve hayata dair bir umut yakarım. Ben alev alev yanarken ateşimi eserlerimle paylaşmaya çok hazırım.

Nelerden ilham alırsınız? İşlerinizin üretim sürecini anlatır mısınız?

Sevgi. Az önce de bahsettiğim gibi, beni sevgiden daha çok çalıştıran başka hiçbir şey yok bu dünyada, sanmıyorum. Sevgiden gelen yaşlar, sevgiden gelen heyecan… Bu yüzden çok sık insan portresi çalışıyorum. Sevdiğim insanların yüzünü görmeyi, sonra kendilerini kağıdımda gördüklerinde yüz ifadelerini görmeyi hiçbir şeye değişemiyorum. Sonuçta iyileştiren de sevgi değil mi? Merhemim sevgi, merhemim sanat misali…
Eğer içimde taşan sevgiyi dökmüyorsam o an kağıda, süreç daha farklı işler. Karalamalarım ve bağımsız eserlerim portrelerimin uysal bakışlarının aksine daha dinamiktir. Bir anda gelir aklıma ve o an kafamda üretim sürecine sokmazsam uçar gider. Herkesin alışkın olmadığı şeyler genelde, bu yüzden en çok bastırılan eserlerim de bu daha ‘vulgar’ olanlar oldu sanırım. O tarafı başkalarından koruyup yalnızca kendim için çalıştırmayı hala tam öğrenemedim.


Sanat tarihinde sizi etkileyen akımlar, dönemler hangileridir? Sanatçılar kimlerdir?

Sanat tarihi beni en çok heyecanlandıran ana başlıklardan biri sanırım. Hemen hemen herkes gibi Rönesans’a ayrı bir hayranlık ve gıptayla bakarım. Şapellerdeki, müzelerdeki desenler aklımı alır götürür. Ama modern sanat dediğimiz genişler genişi yelpazenin de ayrı aşığıyımdır mesela… O yüzden belli bir akıma kapıldığımı ya da ondan beslendiğimi düşünmüyorum. İleride daha kesin çizgilere sahip olursam belki daha net bir cevaba evrilir bu da. Henüz kendimi üretmeye realistik portrelerle başlayan Picasso gibi hissediyorum.

Sinema, müzik, edebiyat ve tiyatro da ayrı ayrı hayatımda kocaman kocaman yerler tutuyorlar. Her yanıyla sanatçı annem, hayatımda gördüğüm en çok yönlü insanlardan biri. Benim bu kadar çok kola açılmamda etkisi şüphesiz büyük.
Şu sıralar Jan Švankmajer’in kısa filmlerini başa sarıp sarıp izliyorum; Roby Dwi Antono eserleri aklımı alıp götürür; Keith Haring’in minimalist çizimlerine katıp karıştırdığı aktivizmi beni çok etkiler; Kalben’in müziği yedi yılı aşkındır beni dizinde uyutur… Bakarsanız hepsi birbirinden çok farklı çalışıyor ama hepsi en az bir üretimimi beslemiştir. Kafamın içi de bir rock grubu gibi işte. 

Okurlara söylemek, eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Bırakın çocuklarınız ağaçları pembeye boyasın, kedilerin kanatları olsun, eh o bulut da gökte değil de yerde dursun! Bırakın özgür olamadığınız her anın acısını onlar özgürce üreterek çıkarsınlar. Özgür, sansürsüz sanat ve sanatçı bu ülkede alt tabaka olmaktan çıktığında çiçekler açacak, güneş doğacak, sevgi ortak dil olacak; işte o zaman güzelleşeceğiz.

Naz Genç 19 sergi