Kırım Savaşı, Harp Tarihi uzmanlarının 20. yüzyıldaki savaşların habercisi saydıkları gerek özellikleri ve etkileri açısından, 19. yüzyılın en önemli savaşlarındandır. Bu savaş, Türkiye'nin Avrupa Birliği macerasının da bir nevi başlangıcıdır. Dünya savaşlarının ilk provası sayılan Kırım savaşı 1853–1856 arasında yaşandı.
Ruslarla Türklerin bu savaşına Fransa, İngiltere, İtalya (Sardunya) da Osmanlı Devleti’nin yanında katıldı. Her iki taraftan da yaklaşık 255 bin kişi öldü ve yüz binlercesi yaralandı. Bu savaş Osmanlı Devleti açısından birçok ilklerin yaşandığı savaştır. Osmanlı Devleti bu savaşta ilk defa olmak üzere bir Hristiyan devlete (Rusya) karşı diğer Hristiyan devletlerin (Fransa, İngiltere ve Sardunya) ittifakını meydanı getirmiştir. İlk dış borcu bu savaş sırasında almış, ilk telgraf hattını bu savaş sırasında kullanıma sokmuş, hatta savaş tarihinde pek kolay rastlanmayacak biçimde bu savaş sırasında İngiltere’ye borç asker vermiştir.
Bu kısa ön bilgilerden sonra gelelim bizim açımızdan Kırım Savaşının neler ifade ettiği konusuna. Bizim derken Zonguldak Kömür Havzası ve Kırım Savaşı arasındaki ilişki nedir? Bunun üzerinde durmak istedim. Ahmet Naim ÇILADIR’dan itibaren yazılan havza tarihlerinde geleneksel olarak bu dönem Kırım Muharebesi ve Havza'da İngiliz İdaresi (1854–1856) adıyla anılır. İncelediğim havza tarihini anlatan kitaplarda genelde birkaç paragraf ya da yarım sayfa kadar işlenir. Bunun sebebi o döneme ait bilgi kaynaklarının azlığıdır. Bu dönemi en ayrıntılı anlatan kitap değerli kömür ve fikir emekçisi Erol ÇATMA’ya ait “Zonguldak Taşkömürü Havzası Tarihi Birinci Kitap (1840–1865)” adlı eserdir. Kırım Savaşı ve Zonguldak kömür havzası arasındaki ilişkiye ait kişisel merakımın uyanmasına sebep olan gelişme ise EBay adlı uluslararası açık artırma sitesinden satın aldığım “The Illustrated London News” gazetesinin 18 Ağustos 1854 tarihli sayısına ait “Ereğli Kömür Ocakları” adlı haberini çevirtmem oldu. Bu belge talihin bir lütfu olarak elime geçti. Şehir tarihimiz açısından oldukça önemli ve değerli bir kaynak niteliği taşıyor.
“Ereğli Kömür Ocakları” adlı haber çok güzel bir gravür ön sayfada olmak üzere sunulmuştu. Kırım Savaşı en şiddetli şekilde devam ederken İngiliz muhabir Ereğli kömür havzasını İngiliz okurlarına detayları ile sunuyor. Kömür üretimi ile ilgili çok ayrıntılı bilgiler veriyordu: “Kömür yatakları bölge boyunca bu dağların sırtlarından çıkarılıyor. Kaynak yaklaşık 17 yıl önce keşfedildi. (1854- 17= 1837) ya da halka duyuruldu... Bu vadide yer alan (Kozlu vadisi) daha sonraları Majestelerinin Makinisti Spitfire gemisinin kaptanı Spratt (Thomas Abel Brimage SPRATT ) tarafından ziyaret edildi. Ereğli limanı boyunca bir keşif yapıldı. İki tarafta da güzel araziler keşfedildi.
Ayrıca makinistler (kaptanlar) için güvenli bir sığınak barındırıyor. Spitfire’in gezisinin amacı miktarı ve kaliteyi öğrenmekti. Sonuç çok tatmin ediciydi…”
Burada bahsedilen Kaptan Thomas Abel Brimage SPRATT önemli bir tarihi bir kişiliktir. İngiliz devleti adına bölgede keşifler yapıyor kömürün kalitesi ile ilgili bilgiler veriyor bunları bir raporda topluyordu.
Savaş başlamasından sonra Amiral Spratt Havzaya gelir ve şu net bilgileri bize verir;
“1854 yılı Mart ayının sonlarına doğru, İngiltere ve Fransa donanmasının Karadeniz’e girmesinden sonra Türk hükümetinin güney sahilinden Ereğli yakınlarında (Antik Heracle’da ) kömür elde ettiğinin bilinmesi üzerine savaş gemilerinde kullanmak için, kalitesini araştırıp rapor etmem için oraya gitmem emredildi…
Benim idaremde 27 Mart akşamı Kraliyet gemisi “Spitfire” ile İstanbul’dan ayrılarak Ereğli’ye ertesi günü sabaha geçip, hava şartlarının uygunluğundan istifade edip Ereğli’nin 30 km doğusunda Türk Hükümetinin İngiliz Mühendisi Mr. John Barkley’in direktifleri ile işlettiği Kozlu körfez ve vadisine devam edildi…
Kozlu körfezin kıyısındaki birkaç evden oluşmuş ve bu bölgeden üretilen kömürün Ereğli’ye nakli için çok güvenli bir yerdir. Şu anda, Mayıs ayının ortalarında veya sonunda İstanbul’a yapılacak nakliyat için yaklaşık 9.000 ton kömür hazır olarak beklemektedir…
Kumsaldan yaklaşık 2 mil uzunluğundaki vadiye çıkan o zaman çalışan madenlere de giden bir tramvay gördüm…
1838 veya 1840’larda bu kömür yataklarının varlığı dikkat çektiyse de benim ziyaretimden 5–6 yıl kadar önce Hırvatlar kıyının yanındaki gelişmiş ve kolay çıkarılabilen damarları işlemelerine rağmen Türk hükümeti tarafından bu kömür yatakları sistemli olarak işletilmiyordu…
Çevrede kömür bulunan yerleri görmek arzusuyla 30 Mart sabahı Mr. Barkley ile Kozlu-Ereğli arasındaki bölgeye hareket ettik. Gemime beni Ereğli’de beklemesini söyledim…
Geçtiğimiz vadide de kömür damarları görmüştük ama onlar denize daha yakın bulunuyorlardı. Kardiç’in batısına doğru, kıyıya ulaştırılan, içlerinde kömür bulunan birçok vadiden geçtik Bunlardan biriside Aligazi köyü yakınında Hırvatlar tarafından çalıştırılan, birisi göz kararı 70 derece iki kömür damarı bulunuyordu…
Bu paralel tepelerin üzerinden yolculuğumuzun sona erdiği yer güneydeki manzara ormanı eski çağlardan kalmış gibi balta girmemiş, Ereğli’ye gözün alabildiği kadar sık çınar ve meyve ağaçlarıyla bir okyanusun dalgaları gibi kaplıydı.”
Kaptan Thomas Abel Brimage Spratt ile ilgili araştırmalarımda başka ilginç bilgilere de rastladım. Spratt’ın Türkiye macerası henüz genç bir teğmen iken 1842 yılında başlamış.
“Likya Yolculukları” isimli kitabın çevirisini 2008 yılında yayınlandı. Kitaba göre, Sir Charles Fellows, Osmanlı İmparatorluğu izniyle Likya’nın görkemli mermer anıtlarını söküp Londra’ya taşımak için 1842 yılı ocak ayında çalışma başlattı. Baecon isimli İngiliz savaş gemisi de eserleri götürmek için Ksanthos açıklarına demir attı. Gemide İngiliz doğa bilimcisi Spratt, su ve jeoloji alanında uzman Yüzbaşı Forbes ve arkeoloji ile antika eserler hakkında bilgi sahibi olan rahip Daniel de vardı. Araştırmalar sonrası Likya’nın heybetli kalıntıları söküldü. Eserleri taşımaya müsait olmayan Baecon’ın yerine getirilen 2 gemiye eserler, Türk işçiler tarafından taşındı. Kasalara konulan kalıntılar Londra’daki ulusal müzeye götürüldü. Talana katılan İngiliz bilim adamlarından Thomas Sptraat ile Edward Forbes tarafından, 1847 yılında yazılan kitapta, tarihe ışık tutacak çok ilginç bilgiler yer alıyor.
Ve sıkı durun 1842 yılı Mart ayında Teğmen Spratt ile Prof. Forbes de Myra'ya geldiklerini, kilisenin bir krokisini çıkardıklarını ve kilisenin yanında bir manastır tesbit ettiklerini görüyoruz bu Myra neresidir? Hepimizin bildiği Noel Baba Kilisesinin olduğu şehir yani Demre’dir. Spratt ayrıca şehrin akropolünü ziyaret etmiş burada küçük taşlardan başka bir şey kalmadığını rapor etmiştir.
Ayrıca kaptan Spratt ile ilgili bir başka bilgi ise şöyledir. 1870 yılında akıntı çıpaları yardımıyla İstanbul Boğazı’nın tuzluluğu ölçerek hidrografik özelliklerini incelemeye başladı. Boğazlar’ın altında hiçbir alt akıntının var olamayacağı ve İstanbul Boğazı’nın derin kesimlerinde gözlemlenen ağır ve tuzluluk oranı yüksek suların, ancak sonbahar ve kış dönemlerinde şiddetli rüzgârların etkisiyle hareketlenen yüzey sularının etkisiyle Ege’den Karadeniz’e doğru akabileceği sonucuna vardı.