Yurttaşlar seçimlerde ilgi duydukları ve kendilerine en yakın siyasi partilere kuşkusuz oy verirler vermeliler de. Yerel seçimlerde kişiye oy verme anlayışı yaygındır ama yine de bir istisna sayılmalıdır. Ancak ilgili adayları belirlenme şansları yok denecek denli azdır. İşte sorun burada başlamakta ve büyümekte.
İlgi duymanın asıl yanı siyasal söylem ve bunun dayanağı olacak izlence çok önemli. Bu aşamada belirsizlik -muğlaklık- ve samimi/dürüst olmayan tavır ve tutumlar kitlelerin yanılmasına ve yanlış tercihlerine yol açabilmekte. “Eğilim yoklaması” aldatmacası, aday adaylarının “demokratik yarışı” safsatası ne yazık ki çoklarını yanıltmakta. Seçmen her durumda ilgili organa -konsey- ya da başkana tercihini bildirememekte, sadece kendisine sunulanı oylama gibi edilgen bir konuma itilmekte.
Görsel, yazılı ve sosyal basın, siyasi elitlerin (üst organ yetkilileri) -büyük oranda hükümet ve destekçileri, az da olsa muhalefetçilik oynayanlar- yönlendirmesi ile siyaseti biçimlemekte. Hele bizim gibi birçok yönüyle geri bırakılmış/bıraktırılmış, ekonomisi çökmüş, eğitim ve kültürel yapısı bozulmuş, yönetenlerce hukuk kuralları savsaklanan, yaptıkları yasalara dahi uymayan, keyfi yönetim ve anlayışın yukarıdan aşağı sistemleştiği bir dönemde seçim ve oy verme hakkı da fazlasıyla zedelenmiş, dayatmaya dönüşmüştür denilebilir.
Bir başka sosyolojik etken, nesnel ve doğru tercih/karar ölçütlerini uygulama şansından dahası bilincinden/becerisinden uzak kalan, uzak bırakılan bir seçmen yaygınlığı giderek topluma egemen olmakta! Bu tümceler halkımızı/seçmeni incitmemeli. Nesnel aydınlanmanın, bilimsel ve eşit eğitimin ve kültürel edinimlerin, ekonomik ve sosyal refahın uzağında kalmaları onların suçu değil!
Devletin sunması gereken bu kamu hizmetlerinden ve olanaklarından yeterince yararlanamamaları yöneticilerin ve siyasilerin suçu! Aslında siyasi “Oligarklar”ın rahatsız olması gereken bir durum. Çünkü onların siyaset anlayışı bir siyaset esnaflığını – geleneksel esnaflığı ve kültürünü tenzih ederek/dışında tutarak söylüyorum-, aldatmacayı öngörüyor. “Vatan”, “Millet”… söylemi, duygu ve inanç sömürüsüne dayalı “hamaset” ve her şeyi “mübah” gören anlayış…
Yine siyasi “Fanatizm” denilebilecek bir sorumsuzluk hızla yükselmekte. Gelişen ve değişen koşullar, bilgi edinme kaynaklarının çoğalması, parti ya da ilgili dernek, sendika ve kitle örgütlerinin eğitim ve aydınlanma çabalarını savsaklaması, siyasi ve kültürel tembellik, öncü yapıları ve bunlara güven duyan tabakaları olumsuz etkileyerek kenara çekilmelerine yol açtı. Bilinç yerine duygunun, biçimsel yakınlığın, feodal ilişki ve kişilere bağlılığın öne çıkarılması, yetkin ekip -siyasi ve akademik kadro- ve ideolojik seçeneği büyük oranda gölgeledi. Artık kişilerde olağanüstülük/kurtarıcılık arayan/gören teslimiyetçi anlayış siyasi partileri de çoğunlukla etkiledi. Böylece siyasi önderine ve partisine kayıtsız bağlılık -sadakat- artmış, sorgulama ve arayış bilincinin de azalmasına, seçmen ve sorumlu yurttaş kimliğinin de zedelenmesine yol açmıştır.
Kıskaca alınan seçmen, beklentilerine, gereksinimlerine ve çıkarlarına uygun sonucu böylesi seçimlerle elde edemeyeceğini ne yazık ki büyük oranda göremiyor. Konunun genel aydınlanmanın yanı sıra bir düzenek (yapı-sistem) sorunu olduğunun öncelikle ilgili siyasi yapı/yapıların benimsemesi daha sonra kitlelere ulaşıp kavranması içselleşmesi çok önemli.
Genel seçmenin, halkın, özellikle gençliğin bilgi edinme, araştırma-inceleme olanağı giderek azalırken, yanıltma ve aldatma – kara propaganda- bütün hızıyla gün be gün artmakta, yüzler kızarmadan, utanmadan… Bu aşamada kültür-ahlak (etik), siyasi gelenek-görenek, devlet adamlığı yapısı ve güven veren doluluklar/nitelikler akla gelmeli. Ve seçmenin bunu adaylar ve yöneticiler üzerinde ciddi ciddi sorgulaması gerekmez mi?
Bu sorgu beraberinde özellikle yerel yönetimlerde kamucu/halkçı anlayışı da ayırt edici bir ölçüt olarak öne çıkarmalıdır, çıkaracaktır da. Yine bu sorgulama süreci beraberinde yaygın eğitim ve kültürel/siyasal arayışları da gündeme getirecek. Sadece seçmen düzeyinde kalmayan, gençleri/öğrencileri kapsayan bir toplumsal aydınlanmayı da tetikleyebilecektir. Ülkemizin seçimlerle sınırlı olmayan temel sorunu bu değil mi? Çürüyen sistemin ve feodal yapının tasviyesi; Aydınlanma Devrimi’nin tekrar rayına oturtulması…