İsrail’in tarihi, komşu devletlere ve Filistin halkına karşı çatışmalar ve askeri saldırganlıklarla damgalanmıştır. 1948’de kurul bu yana, İsrail, Orta Doğu’nun jeopolitik manzarasını şekillendiren birçok savaş ve askeri operasyona katıldı. Bu eylemler, genellikle güvenlik endişeleriyle gerekçelendirilen, toprak genişlemesine, işgale ve komşu Arap ülkeleri ile Filistin direniş gruplarıyla tekrar eden çatışmalara yol açmıştır. İsrail’in saldırganlığının sonuçları, bölgede gerilimleri artırmaya ve uluslararası eleştirileri provoke etmeye devam ediyor.
İsrail saldırganlığının en erken ve en önemli örneklerinden biri, İsrail’in bağımsızlık ilanının ardından patlak veren 1948 Arap-İsrail Savaşı’ydı. Bu savaş, Nakba (felaket) olarak bilinen bir olayla sonuçlanan yüz binlerce Filistinlinin yerinden edilmesine yol açtı. İsrail, Birleşmiş Milletler Taksim Planı tarafından önerilen sınırların ötesine topraklarını genişletti ve tarihsel olarak Arap topraklarındaki varlığını pekiştirdi. Daha sonra, 1967’de, Altı Gün Savaşı sırasında, İsrail Mısır, Ürdün ve Suriye’ye karşı önleyici saldırılar başlatarak Batı Şeria, Gazze Şeridi, Doğu Kudüs, Sina Yarımadası ve Golan Tepeleri’ni ele geçirdi. Bu işgal, özellikle Filistinlilerin kendi kaderini tayin hakkı konusunda bir çatışma kaynağı olmaya devam ediyor.
Toprak genişlemesine ek olarak, İsrail Lübnan ve Suriye de dahil olmak üzere komşu ülkeleri hedef alan askeri operasyonlara katıldı. 1982’de, İsrail Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) varlığına ilişkin güvenlik endişelerini gerekçe göstererek Lübnan’ı işgal etti. Bu müdahale, İsrail destekli milislerin binlerce Filistinli mülteciyi öldürdüğü meşhur Sabra ve Şatila katliamı da dahil olmak üzere, uzun süreli işgallere ve şiddetli çatışmalara yol açtı. Daha yakın zamanda, İsrail, İran ve Hizbullah mevzilerini hedef alarak Suriye’de hava saldırıları düzenledi ve bu durum bölgedeki istikrarsızlık endişelerini daha da artırdı.
Filistin toprakları, özellikle Gazze, son yıllarda İsrail saldırganlığının en büyük yükünü taşımıştır. Hamas 2007’de Gazze’yi kontrol altına aldığından beri, İsrail birçok askeri operasyon başlattı, bunlar arasında Cast Lead Operasyonu (2008-09), Protective Edge (2014) ve Guardian of the Walls (2021) bulunmaktadır. Bu operasyonlar, binlerce sivil kaybına, altyapının tahrip olmasına ve ağır insani krizlere yol açtı. İsrail’in Gazze’ye uyguladığı abluka, temel malzemelere ve tıbbi yardıma erişimi kısıtlayarak acıyı daha da artırmış ve insan hakları örgütleri tarafından geniş çapta kınanmasına yol açmıştır. Birleşmiş Milletler’in 1974 tarihli Tecavüzün Tanımı adlı Genel Kurul Kararı’na göre abluka uygulamaları da tecavüz fiilleri kapsamında sayılmıştır.
Son olarak İsrail yine her zaman yaptığı gibi kendi güvenlik kaygılarına atıf yaparak Suriye’den güney Suriye’yi tamamen askersizleştirmesini istemektedir. Zaten Suriye’ye ait olan Golan tepelerini geçmişte işgal etmiş olan İsrail’in bununla da yetinmeyip Suriye’nin güneyini tamamen askersizleştirmeyi istemesi İsrail yayılmacılığının boyutlarını gözler önüne sermektedir. Askersizleştirme talebi uluslararası hukuktaki iç işlerine müdahale etme yasağının ihlalidir. İsrail bu talebini “Suriye’nin güneyinin Lübnan’ın güneyi gibi olmasına izin vermeyeceğiz” sözleriyle meşrulaştırmaya çalışmaktadır.
Askersizleştirme talebini bir adım daha öteye taşıyan İsrail’in geçtiğimiz günlerde Suriye’yi bombardıman etmesi ve Şam yakınlarındaki yerleşim birimlerine doğru ilerlemesi kitap ve makalelerimde anlattığım gibi BM Şartı’ndaki kuvvet kullanma yasağının ihlali olmasının dışında uluslararası hukuk anlamında bir tecavüz (aggression) niteliğindedir. İsrail yayılmacılığı bölge ülkeleri bakımından tehdit edici düzeydedir. İsrail’in saldırılarının (attacks) uluslararası tecavüz (aggression) boyutuna ulaştığını Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tespit edebilir. Bunun dışında, Suriye’nin meşru müdafaa hakkı, misliyle mukabele etme hakkı ve bunun için askeri yardım alma hakkı saklıdır. Uluslararası Tecavüz, barışa karşı bir suç olup uluslararası Ceza mahkemesinin yargı yetkisindeki suçlar arasındadır.
Uluslararası eleştirilere ve Birleşmiş Milletler’in eylemlerini kınayan kararlarına rağmen, İsrail bölgedeki askeri üstünlüğünü ve mütecaviz amaçlarını sürdürmeye devam ediyor. Güvenlik endişeleri ve bölgesel düşmanlıklar politikalarını şekillendirmede rol oynasa da, Filistin topraklarının sürekli işgali, yerleşim genişlemeleri ve askeri müdahaleler devam eden istikrarsızlığa katkıda bulunmaktadır. Orta Doğu’da kalıcı bir barış sağlamak, diplomasiyi taahhüt etmeyi, uluslararası hukuka saygıyı ve şiddet ve yerinden edilme döngülerini sürdüren mütecaviz/saldırgan politikalara son vermeyi gerektirir.
Congratulations