Türk Edebiyatında öyle kuvvetli bir rüzgar vardır ki bunun adına kuşkusuz Cemal Süreya denir. Hangi şiirsevere sorsak Süreya’nın tutkulu bir sevda yazarı olduğunu bizlere söyler. Bazı şairler vardır,bizlere sevdanın ağırlığını hissettiremezler. Ama biri vardır ki,şiirlerini okurken içimizi ürpertir ve aşkı hiç tatmamış birinin bile ruhuna dokunur...
Eleştirmenlerin çoğu,bir insanın yalnızca bir kere şiir yazabilecek kadar aşık olabileceğini söyler. Diğer kısım ise, ‘aşk sadece bir kere yaşanmaz’ savunucularındandır. Peki, Cemal Süreya?
Kimi zaman imkansız aşktan,kimi zaman aşka aşıklığından bahseder şiirlerinde. Bazen sevdalı bir adam, bazen öfkeli,bazen de çok kırılgan... Masanın başına oturup sevdanın kitabını yazıyor adeta. Her aşığın ruhunu okuyup hepsinden bir parça bırakıyor şiirlerine.
Ne zaman ki Süreya’nın şiirlerini açıp okumaya başladınız, işte o zaman korkun şiirseverler. Her an kendinizi kavuşamadığınız bir aşkın içinde bulabilirsiniz. Pembe bulutlara erişip sonra aniden yeryüzüne inebilirsiniz. Ben şiirlerin büyüsüne kapılmamak için kendimi şöyle avutuyorum: ‘’Bu adam bir kadına değil aşka aşık.’’...
Yaşanılan zaman dilimiyle mi ilgili, bu adamlar mı güzel seviyordu bilmiyorum. Ama şunu söyleyebilirim ki sevda denilen bu soyut kavramı muntazam güzellikte somutlaştırmışlar. Kusuru sıfıra indirip saf sevgiyi açığa çıkarmışlar. Süreya da bu akımın öncülerinden bana göre. Tam anlamıyla: Sevdanın elçisi...
'’Baktım gülüşünden güzel şiir olur,sevdim gitti...’’
-Cemal Süreya