2007 yılından Tarih öğretmeni arkadaşım Murat KARA Yüksek Lisans çalışması için hazırlıklara başlamıştı. Konu seçiminde zorlanırken ona bir öneride bulundum. Öyle suya sabuna dokunmayan konular yerine bir madenci çocuğu olarak Zonguldak Kömür Havzasına ait bir tez hazırlaması gerektiğini söyledim. Sonuçta Murat KARA 1940-1947 yılları arasında havzada uygulanan ve derin izler bırakan ama günümüzde artık unutulan “Mükellefiyet” uygulamasını işlediği, dönemin canlı tanıkları ile görüşüp yaptığı sözlü tarih çalışmasını ve “Ereğli Kömür Havzası ve Cumhuriyet Dönemi Şekillenişi” adlı yüksek lisans tezini tamamladı.Hazırlanan bu tezde üzerinde durulan ana konu Kömür Havzasının devletleştirilmesi sonucu II. Dünya savaşının da olumsuz etkilerinden dolayı ülke ekonomisi için önemli olan kömür üretimini arttırmak amacıyla Milli Koruma Kanuna’na dayanılarak uygulamaya konan “Ücretli İş Mükellefiyeti Uygulaması”dır. Murat KARA hazırladığı aynı zamanda yerel tarih çalışması olan bu tezinde 1940–1947 yılları arasını kapsayan dönemde havza köylülerinin maden ocaklarında zor şartlar altında çalıştırılmaları ve o dönemki yaşam koşulları üzerinde ayrıntılı olarak durmuştur. Ayrıca görüşülen kişilerin 80 yaşın üzerinde olması hem konunun önemini hem de çalışmanın zorluğunu ifade ediyor. Ortaya çıkan sonuç ise son derece yararlı olmuştur. Çünkü ülkemizdeki ortalama yaş durumu göz önüne alınırsa maden ocaklarında çalışıp 80 yaşını aşmış sağlıklı insanın bulunması gerçekten zor bir durumdur.
İşte bu çalışma bize birde meçhul bir askerin hikâyesini de sundu. Bahsettiğimiz kişi Ereğli Ortacı köyünden Şaban KALMAZ’dır. Kendisi Mükellefiyet zorbalığını yaşamış ve sonra askere gitmiştir. Bu yazımızda onun madenci yönünü değil de askerlikte yaşadığı ve bu tez ile ortaya çıkan tatlı bir rastlantıyı inceleyeceğiz. Arkadaşımın tez çalışmasında Şaban KALMAZ verdiği bilgiler içinde bir ara Yavuz gemisinde askerlik yaptığını ve Atatürk’ün cenaze törenine katıldığını ifade etmişti. Bunu duyduğumda ön bir hazırlık yaparak Şaban KALMAZ ile sadece bu konu üzerine konuşmak için hazırlığa başladım. Burada meslektaşım Murat KARA’dan büyük destek aldım. Yine bir gelişme öyle sonuçlar doğurdu ki Şaban KALMAZ birde Kültür Bakanlığı destekli bir kısa filmin ana karakteri oldu.
9 Kasım 2009 günü ise bu kez Şaban KALMAZ ve biz 71 sene öncesine yine bir Kasım ayına ışınlandık. Yanımızda Yavuz Gemisinin resimleri vardı. Tören anını yansıtan fotoğrafları gördükçe Şaban KALMAZ gözleri parlamaya ve sesi titremeye başladı. Sonrasını 7 çocuk, 24 torun sahibi Şaban KALMAZ’ın ifadeleri ile dinleyelim:
“Kasımpaşa'da 3 aylık acemi eğitimimi tamamladıktan sonra 1938-1942 yılları arasında Yavuz Gemisi'nde 4'üncü bölükte topçu çavuşu olarak görev yaptım. Gemide 3 aylık güverte askeriydim. Atatürk öldü dediler. 10 bölük vardı gemide. Her bölükten birer ikişer kişiler seçtiler. Biz 12 asker Atatürk'ün naaşını aldık geldik. Yavuz Gemisine Atatürk’ün cenazesi önce Zafer adlı bir tekne ile getirildi. Bundan başka gemilerde vardı. Adlarını hatırladıklarım Adatepe, Kocatepe, Hamidiye ve Mecidiye gemileri de vardı. Yavuz çok büyük bir gemi olduğundan kıyıya tam yanaşamazdı. O yüzden Zafer adlı küçük gemi onun cenazesini Yavuz’a getirdi.
Büyükdere’den İzmit'e kadar başında nöbet tuttuk. Ağladık. Sadece biz değil herkes ağladı. Yavuz Gemisinin hususi bir askeri bandosu vardı. Marşlar çalınıyordu. Peşimizde başka gemiler vardı. İzmit'te Atatürk'ün naaşı trene konuldu. Biz de Gölcük'e gittik. Sadece ben değildim nöbet tutan. 11 asker daha vardı. Kumandan önde arkalarında biz vardık. Ellerimiz arkada nöbet tuttuk başında. İzmit'e götürdük, oraya gidene kadar başındaydık hep başındaydık Gemiden naaşını indirdik, sonra Ankara'ya gitti. Atatürk'ün naaşının başında 5 saat mi 10 saat mi nöbet tuttum bilmiyorum. Atatürk'ün tabutunun üzerinde bayrak vardı. Atatürk'ü ben daha önce hiç görmemiştim. Benim ile birlikte nöbet tutan diğer 11 silah arkadaşımla daha sonra hiç görüşemedim. Sadece donanma komutanı Şükrü OKAN'ın ismini hatırlıyorum.”
Bu arada 4 yıl boyunca görev yaptığı Yavuz gemisinin fotoğraflarına hala hayranlıkla bakarken duygulanan Şaban KALMAZ fotoğrafta topları görünce: “Bunların boyu 14 metre. Ben topçu çavuşuydum. 7 numaraydım. Bu resimleri görünce ağlamak geldi içimden. 4 sene bu gemide vakit geçirdim. Ne günler geçirdim. Yavuz Gemisi kocaman bir gemi 7 kat o kadar görev yaptım ama içinde tanımadığım girmediğim bölümler vardı. Yavuz Gemisinde 10 bölük vardı. Bir bölük en az 150 asker olsa yani çok asker vardı. Bir bölük sürekli eğitim alırdı. Onlara Gedikli denirdi. Bahriye askeri olmak inceliktir ayrı bir sınıftır. Geminin 1 metre kalınlığında zırhla kaplı olduğu söylenirdi. Tek korkumuz deniz mayınlarıydı. Ayrıca iki tip top vardı gemide 15’lik toplar ve 28’lik toplardı bunlar.15’lik toplar tayyareler içindi. Gemi kömür kazanlı idi.12 deniz mili hızı vardı. Kazana kömür atanlar seçme askerlerdi. 4 saatte bir değişirlerdi. Abartımı bilmem ama kürekler kömür ile beraber 60 kilo oluyordu derler. Kazan dairesinden çıkan askerler aynen madenci gibi kapkara olurlardı. Gemimiz genelde Kadıköy’de demirlerdi. Benim bir görevimde Hasköy’e gidip geminin iaşe işlerini ekmek ihtiyacını görmekti.” dedi.
Evet, o anda bizlerde tüylerimiz diken diken olmuş vaziyette gözümüzün önünde duran bu koca çınarı hayranlıkla seyrettik. Şaban KALMAZ’ı daha sonra birkaç kez daha ziyaret edip elini öptük hatıra fotoğrafları çektirdik.
Şaban KALMAZ 2010 yılından itibaren 10 Kasım törenlerinde şeref konuğu olarak her zaman yer aldı. 6 Mayıs 2016 tarihinde 99 yaşında vefat etti. Mekânı cennet olsun…