Emin Beliğ Belli 1894 yılında İstanbul’da doğdu. Dindar bir aileye mensuptu ve henüz beş yaşında iken komşuları olan bir kadından Kur'an dersi alıp ilahi okumaya başladı. Yanık, dokunaklı bir sesi vardı. Ailesi o dönemde onu hafız yapmaya karar vermişlerdi. Numune-i Terakki Mektebine devam etmeğe başlayınca, birçok İstanbul çocuğu gibi Ramazan eğlencelerinde Karagöz izlemeye başladı. Ancak onun Karagöz sevdası metotlu bir sevda idi: Karagöz repertuarını muntazaman takip etti.Yıllar sonra bir röportajında o günleri şöyle anlatır: “ Küçükmustafapaşa’da oturuyorduk. Ramazan gelince, oyalanayım diye evden Karagöze abone olmuşlar. Otuz gece taşındık oraya. Daha ilk gördüğüm anda kapılmış, tutulmuştum, bu zilli hayale. Gitgide Karagöz benim için her şey oldu. Başladık arkadaşlarla evlerimizde Karagöz oynatmaya. İşte, görüyorsunuz ya, beni sahneye götüren yolun başında, Karagözle Hacivat Çelebi kol koladırlar.
Ramazan bitti, aylar geçti, yeni bir zevk sahası keşfettik: “Galata’da, şimdiki Çinili Rıhtım hanının bulunduğu yerde bir sürü ahşap yapılar arasında bir de Amerika tiyatrosu vardı. Burada pandomima oynarlardı. Ve oyunlar sabahleyin erkenden başlar, akşama, hatta gece yarılarına kadar devam ederdi. Biz de mektebi asar, soluğu orada alırdık.”
O tiyatroda William Shakespeare’in eseri “Otello”yu “Arabın İntikamı” adı ile seyrettikten sonra, arkadaşları ile evlerde oda temsilleri yaptılar. Vefa İdadisine geçtikten sonra, tatillerde işi büyütüp, amatör bir topluluk kurup Kadıköy ve civarında temsiller vermeye başladılar.
Emin Beliğ lise hayatında edebiyat ve tarih derslerinde çok başarılıydı. Ama Tıbbiyeye girmeyi tercih etti. Bu sefer de Şehzadebaşı’ndaki Manakyan’a ve Hasan’ın dram kumpanyasına dadanır.
Vefa Lisesini bitirince, Sekiz mecidiye aylıkla Memba-ül İrfan Mektebinde hocalık yapmaya başlar. Bir yandan hocalık ederken bir taraftan da sahneye çıktığını duyan okul idaresi, günün birinde “tiyatrocudan hoca olmaz” diyerek görevine son verir.
Yine anılarında “Sahnenin bana verdiği ilk lokma” diyerek şunları anlatır: “Meşrutiyet ilan edildi. Biraz sonra da büyük Çırçır yangını oldu. Bu yangında zarar ve ziyana uğrayanlar için üç müsamere tertip edilmişti. Namık Kemal'in “Vatan”ı oynanacaktı. Bilirsiniz, bu piyeste kalabalık vardır. Askerler vesaire. Bulunan asker, az gelmiş, bizi de sahneye çıkardılar. Kadıköy’ünde Ziba oğlunda oynadığımız gün, Celâl Sahir de bir konferans vermişti. İşte o gün bizi gören Celâl Sahir’in babası bu çocuklar bu kadar zahmete katlandılar, herhalde karınları da açtır diyerek bizi aldı bir lokantaya götürdü.”
1912 yılında uzun yıllar Tiyatro yarenliği yapacağı Muhsin Ertuğrul ile tanışırlar. Muhsin Ertuğrul Avrupa’dan yeni gelmiştir ve bir tiyatro grubu oluşturmuştur. Fransız tiyatrosunda “Leblebici Horhor” ilk oyunları olur. O günden sonra 1940 yılındaki jübilesine kadar yüzlerce oyun sergilerler.
Emin Beliğ eğitim hayatı boyunca tiyatroya devam etmiştir. Donanma Cemiyeti Tiyatrosunun oynadığı Celâl Esad’ın “Büyük Yarın” eserinde aktörlerden birinin hasta olması yüzünden ilk defa esaslı bir rol alır ve ondan sonra kendini pek çabuk tanıtır.
Şehzadebaşı’nda Millet Tiyatrosunda faaliyetlerini yürüten Donanma Cemiyeti Tiyatrosu 27 eserin provalarını yapmış ve temsil etmiştir.
1912-1914 yılları arasında Benliyan kumpanyasında temsil edilen “Yıldırım Beyazıt” ve “Selimi Salis” piyesleri gibi tarihî eserlerde kendini göstermeğe başlayan Emin Beliğ sonrasında 1914 Yılında Darülbedayi’nin açtığı giriş sınavını Moliere’inin “Zor Nikâh” adaptasyonu ile kazanır.
1914 yılında İstanbul Belediyesi tarafından bir tiyatro konservatuvarı kurmak için Fransız tiyatrocusu André Antoine ile anlaşmaya varılmıştı. Paris’te Odeon tiyatrosu müdürü A. Antoine, sahne sanatında yenilikler yapan yaratıcı ve teşkilatçı bir sanatkâr olarak şöhret kazanmıştı. Odeon tiyatrosu müdürlüğünden de ayrılmış bulunuyordu. Haziran ayının sonuna doğru İstanbul’a gelip Darülbedayi Umum Müdürü oldu.
Darülbedayi’nin 11-13 Temmuz 1914 tarihinde yaptığı seçmelere kadın ve erkek 197 aday başvurmuştur. Darülbedayi İdaresi tarafından Maliye Nazırı Cavit Bey, Abdülhak Hâmit ve Tevfik Fikret Beylere birer resmi yazı gönderilerek artistlerin seçim için jüri olarak davet edildiler. Bir tek Abdülhak Hâmit Bey bu daveti kabul edip gelmiştir. Ondan başka diğer bazı edebiyatçılarda seçim heyeti arasında bulundular. A. Antoine imtihanları bizzat takip ediyordu. İlk seçmede 197 talipten 63 kişi seçildi.
Darülbedayi İdaresi 14 Temmuz 1914 tarihli İkdam, Sabah, Tanin, Peyam, Tasviri efkâr, Jamanak, Pozantiyon, İstanbul ve Lâtürki gazetelerine ilan verir ilk elemeyi geçenler 15 Temmuzda tekrar seçmelere girerler Darülbedayi de o gün bulunmaları istenilen isimler şunlardır: Mehmet Bahaddin, Emin Beliğ, Halit, Mahmut Hilmi, Ekrem, Müfit, Süleyman Nahit, Suat, Kâmil, Galip.
Darülbedayi komedi, dram ve trajedi sınıfları ayrılmıştı. Emin Beliğ trajedi sınıfına seçildi. Hocaları ise şu isimlerdir: Hamdullah Suphi, Filozof Rıza Tevfik, Şahap Rıza ve eski Mabeyincilerden Sadık Bey.
Darülbedayi’nin kuruluş hazırlıkları bitmiş, dersler başlamıştı ama maalesef tamda o sırada Osmanlı Devleti 1.Dünya Savaşına dahil oldu. Fransa, bize karşı savaş açanlar arasında olduğundan siyasî durumlar Fransız vatandaşı olan A. Antoine 'ın İstanbul’da kalmasını imkânsız bir hale getirmişti. Tiyatro uzmanı ve Darülbedayinin kurucusu olan bu şahıs alel acele ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. 4 Ağustos 1914 tarihinde gazetelere verilen ilan ile resmi açılışın ileri bir tarihe ertelendiği duyuruldu.
Emin Beliğ A. Antoine’ın gidişinde aynı zamanda Donanma Cemiyetinin “Yeni Tiyatro”sunun rekabetinin de etkili olduğunu söyler. Ona göre olayların gelişimi şöyledir: “Bir revü ile A. Antoine 'ı fena halde kızdırdılar. Reşat Rıdvan istifa etti. Antuvan çekildi gitti. Yeni Tiyatro heyeti de Darülbedayiye kondu.”
Darülbedayinin kuruluşu sekteye uğrayınca Emin Beliğ askere gitmiştir. Birinci Dünya Savaşında tıbbiye öğrencileri Tabip Muavini olarak görev almışlardır. O da 3 yıl bu görevi yerine getirir. Mütareke döneminde, 1918 yılında İstanbul’a döner. Tıp eğitimini tamamlar fakat gözü ve gönlü sahnede, sahne sanatındadır. Bu arada Darülbedayi 7 Mayıs 1915 tarihinde tekrar faaliyete geçmişti. Hemen sanatçı kadrosuna dâhil olur. Bu durumu kendinde şöyle açıklar: “Memlekette epeyce doktor mevcuttu. Buna mukabil sanatkâr olmayı tercih ettim.
1921 yılı Mart ayına gelindiğinde Darülbedayi İdaresi ile sanatçılar arasında anlaşmazlıklar yaşanır. Bunun sonucunda Emin Beliğ, Ertuğrul Muhsin, Behzat, Galip, Ercüment Behzat, Onnik Beylerin ihracına karar verilir.
1920 yılının sonlarında daha önceleri ticarethaneler açan, gazete ve mecmualar yayımlayan ve iflas eden İsmail Faik Bey namında bir zat “Yeni Sahne” ismiyle bir tiyatro da kurmuştu. 1921 de Darülbedayiden ayrılan Emin Beliğ ve bazı tanınmış sanatkârlar da buraya katılırlar.
Emin Beliğ “Yeni Sahne ”de Mehmet Rauf’un “Cerîha”, Besime Rauf’un Paul Gavault’dan uyarladığı “Amca Bey” gibi eserlerde kendini gösterir.
Sermayedar İsmail Faik Beyin iflâs etmesi üzerine bu tiyatro kapanır.1921 yılında Darülbedayi haricinde “Türk Tiyatrosu” adında bir temsil heyetinin faaliyette bulunduğunu görüyoruz. Burada çalışan artistler Darülbedayiye darılıp oradan ayrılanlar ya da ihraç edilenlerdir. Darülbedayi, çıkardığı artistlerin dışarıda pekâlâ iş yapabildiklerini ve kendi elinde kalanlarla bir şey yapılamadığını görünce “Türk Tiyatrosu” unvanı altında çalışan eski sanatkârlarıyla tekrar anlaşmak için müzakereye girmek zorunda kalır.
Emin Beliğ böylece Darülbedayiye dönerek o yıl Mahmut Yesari'nin Emile Fabre'ından uyarladığı “Harap Yurt” ve Reşat Nuri'nin Paul Lindau'nun eserinden uyarladığı “Karanlık Kuyu” piyeslerinde oynamıştır.
1925 yılında Darülbedayi temsil heyeti Karadeniz sahillerine turneye çıkar.1925 senesi kışında Karadeniz’den dönen heyetin o yıl İstanbul’da Tepebaşı tiyatrosunda temsiller verdiğini görüyoruz. Bu heyette Emin Beliğ ile beraber Raşit Rıza, Muvahhit, Behzat, Vasfi Rıza, Hüseyin Kemal, Bedri, Muammer, Hâzım, Rıza Fazıl, M. Kemal Beyler, Bedia, Neclâ, Cemile, Şaziye, Kınar. Mina ve Aznif Hanımlar bulunmaktaydı.
Emin Beliğ ’in adına daha sonrasında 1927 yılında Darülbedayide bu kez “Hamlet” oyunundaki rolü ile ilgili bir haberde rastlıyoruz. İstanbul’da Almanca yayın yapan “Türkische Post” gazetesi 11 Eylül I927 tarihli nüshasında şunları yazar: “…Darülbedayi geçen sene muvaffakiyetle temsil edilen (Shakespeare) in (Hamlet) ini dün tekrar etti. Malûm olduğu üzere eseri Ertuğrul Muhsin'in tercüme ettiği oyunda. Ertuğrul Muhsin, Hamlet rolünde çok iyi idi. Emin Beliğ, M. Kemal ile Vasfi Rıza da çok güzel oynadılar. Hamlet oyunu yoğun ilgi görünce İzmir’de de oynanır.
1928 yılında Emin Beliğ ve Darülbedayi sanatkârlarının çıktığı turne o zamana kadar yaptıkları sanat seyahatlerinin en büyüğüdür. Sırasıyla Adana, Mersin sonrasında oradan da yurt dışına çıkılarak Kahire’ye, İskenderiye’ye gidildi. Mısırda verilen temsiller Türk tiyatrosu hakkında yabancı ülke gazetelerinde takdir edici yayınlar yapılmasına sebep oldu. Darülbedayi sanatkârları Mısırdan Kıbrıs’a geçtiler, orada Larnaka, Lefkoşa ve Limasol şehirlerinde temsiller verdiler, aynı rağbet ve alâkayı gördüler.
Mısır seyahati sırasında Darülbedayi seyahat komiserliğini zorunlu görünce Muhsin Ertuğrul bu görev için Emin Beliğ’i uygun görmüştür. Bunda doktor olması ve Arapçayı bilip rahatça konuşması etkili olmuştur.
Emin Beliğ bu süre zarfında Yüksek Hâkim Rıfat Beyin kızı Muammer Hanım ile evlenmiştir.1928 yılında oğulları Hamit dünyaya gelir.
Yaptığımız görüşmeler sonucunda Belli soyadını almasının sebebini torunu Tuğrul Belli şu şekilde anlattı: “1934 yılında tiyatro da provada iken bir nüfus memuru soyadı belirlemek için tiyatroya geliyor. O zamanlar Emin beyin tiyatro camiasında lakabı “Beliğ”. Vasfi Rıza Zobu nüfus memuruna “Beliğ” olsun diyor. Ama nüfus memuru bu kelimeyi fazla Arapça bulduğu için kabul etmiyor. O zaman da Vasfi Rıza Bey “Emin’in Beliği belli zaten, “Belli” olsun” diyor. “Beliğ” ise göbek adı olarak yazılıyor.
Emin Beliğ sessiz sinema döneminden başlayarak toplam 10 filmde rol almıştır.
Bu filmler sırasıyla şöyledir : İstanbul’da Bir Facia-i Aşk 1922, Boğaziçi Esrarı / Nur Baba 1922, Ateşten Gömlek 1923, Kızkulesi Faciası 1923, Ankara Postası 1928, Bir Millet Uyanıyor 1932, Aynaroz Kadısı 1938, Allah’ın Cenneti 1939, Bir Kavuk Devrildi 1939 ve Şehvet Kurbanı 1940
1930’lu yıllarda onun ile yapılan iki ayrı röportajda “Hangisini tercih edersiniz, sahneyi mi? perdeyi mi?” sorulduğunda ise: “Muhakkak ki sahneyi... Sinemada insan şahsiyetini kaybediyor.
Rejisörün kayıtsız şartsız emri altına giriyor. Heyecan kalmıyor.” “Sinema çekilirken hiç zevki yok” cevabını verir.
Yine bu iki röportajda ortak konulardan biri ise Doktorluk gibi kazançlı bir meslek yerine nasıl olurda Tiyatroyu seçtiğidir? Bu soruyu da “Sahneyi her şeye tercih ettiğime ciddi surette bir an bile pişman olmadım. Olsaydım, bırakmaz mıydım?” diye cevaplar.
Emin Beliğ tiyatro temsilleri uzun süren turneler ve film çalışmaları derken 1940 yılına gelindiğin de Darülbedayi ’de 25. Sanat yılına ulaşır. Ve çok zor bir seçim içine girer. Çocukluk aşkı tiyatro mu? Yoksa oğlu Hamit ve ailesinin istikbalini sağlayacak olan doktorluk mesleğine geri dönüş mü? Burada mantığı duygularına hakim olur ve uzman doktorluk için Haseki Hastanesinde staja başlar ve Prof. Tevfik Remzi'nin asistanı olur.
Feridun Kandemir, Emin Beliğ Belli için hazırlanan Türk Tiyatrosu Dergisi Jübile Özel sayısında bu durumu şöyle ifade eder. “Bu, bir muamma değildir; bir sahne emektarı ki 25 yıllık hizmetin sonunda çoluk çocuk sahibi olduğu zaman eline 120-130 lira geçtiğini görür ve yarın çalışamayacak hale geldiği zaman tekaüdiye, ikramiye filan diye de beş kuruşluk, bir yardıma bile hak kazanmadığını bilir. E… Bu adam, ilk fırsatta sahneden uzaklaşmayı düşünmez de, kim düşünür? Biraz etrafımıza bakalım sahnemizde mütemadiyen alkışladığımız sanatkârların hayatını tetkik edelim; Ertuğrul Muhsin film çevirmekle uğraşır İ. Galip işi muallimliğe dökmüştür, Hazım piyango bileti satar, Karagöz oynatır, Mahmut stüdyo stüdyo dolaşır ve terzilik eden kadın artistler vardır.
Fazla düşünmeğe, hele hakikati gizlemeğe hiç lüzum yok: Bütün süslü lâflara rağmen biz hâlâ sahne sanatkârlarımızı terfih edemediğimizi bilmeliyiz.”
Aynı dergide, Muhsin Ertuğrul ise birazda sitemkâr bir ifade ile şunları yazar: “Omuz omuza harbeden silâh arkadaşları birbirleri için ne kadar kıymetliyse, Emin Belli de bizim için öyledir. Bir ideal, bir tiyatro sevgisi için gençliğimizde beraber başladık, yıllarca beraber çalıştık, senelerce beraber uğraştık ve böyle çabalaya çabalaya beraber ihtiyarladık. Bugün o ya bu yolda yürümekten yoruldu yahut ta tiyatromuz gayesine ulaştı zannediyor galiba ki bizden ayrıldı.”
Emin Beliğ Belli üniversitenin kadın doğum hastalıkları şubesinde 3 yıl süren asistanlık dönemi sonrasında 1941 yılının Ocak ayında jüri önüne çıkarak teorik ve uygulama sınavlarını vererek kadın hastalıkları ve doğum uzmanı unvanını alır.
İlk görev yeri bir madenci şehri olan Zonguldak olur. Zonguldak Sağlık Teşkilatı Köy Merkez hekimliği görevini üstlenir. Kömür işçilerinin ve ailelerinin muayene ve tedavileri ile meşgul olmaya başlar. Kısa sürede şehirde sevilen bir sima haline gelir.
Emin Beliğ Belli Zonguldak köylerinde işçi evlerinde arkadaşı merkez baş memuru Şevket Göndem ile beraber şifa dağıtırken 1941 yılının soğuk Aralık günlerinde işçi hastalarından bulaşan bir hastalığa tutulur.
Ahmet Naim Çıladır’ın bir yazısında belirttiği gibi “Hayata hazırlandığı asıl mesleğini bırakıp bütün ömrünü Türk sahnesine vermiş olan, sonra da teşehhüt miktarı döndüğü hekimliğinde vazife başında, yine vazifesi ve mesleği icabı yakalandığı öldürücü hastalıktan kurtulamayarak hayata gözlerini yumar.”
Vefat tarihi kesin olarak 26 Aralık 1941 Cuma günüdür. Yaptığımız araştırmada Emin Beliğ ‘in kesin vefat sebebini onun kendisi gibi tiyatrocu ve hekim olan kadim dostu Dr. Neşet Halil Öztan’dan öğreniyoruz. “Emin Beliğ, uzun uzun çalışmalardan sonra, kadın hastalıkları mütehassısı olarak Zonguldak’a yerleşmişti. Orada bir taraftan doktorluk yapıyor, diğer taraftan da kalbinde yaşatmakta olduğu sanat aşkını tatmin için Zonguldak Halkevi temsil kolunun gençlerini yetiştirmekle de meşgul oluyordu. Tam bu sırada melun bir hastalık, bir Ebert basili zavallı Emin'i aramızdan alıp götürdü.”
Ebert Basili toplu ölümlere sebep olan Tifo hastalığına sebep olan bakteridir. Bu hastalığa bir basilin neden olduğunu ilk kez 1880’de K. J. Ebert açıkladığı için bu isimle anılır.Tarih boyunca savaş dönemlerinde büyük salgın hastalıklar da patlak vermiştir. İkinci Dünya Savaşının etkilerinin yoğun olarak hissedilmeye başlandığı 1941 ve 1942 yılları ölüm nedenleri arasında tifonun 1940 yılına göre ikiye katlandığı yıllar olmuştur.
Vefatı ile ilgili İstanbul gazetelerinden Akşam ve Son Posta gazeteleri vefat sebebi olarak kalp krizi şeklinde belirtseler de Vakit gazetesi doğru bilgi olarak Tifo hastalığını sebep olarak göstermiştir.
Emin Beliğ Belli'nin vefat ettiği sırada henüz 13 yaşında olan oğlu Hamit Belli aileden gelen sanat tutkusunu devralarak Galatasaray lisesinden arkadaşı Haldun Dormen'in kurduğu Dormen Tiyatrosu'nun kurucuları arasında yer aldı. Sonrasında Akbank'ta yöneticilik dönemlerinde 1972 yılında Akbank Çocuk Tiyatrosunun kurulmasını sağladı. Yine Akbank Sanat'ın kuruluşuna önderlik etti. 1977 yılında Nejat Eczacıbaşı önderliğinde kurulan İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) kurucuları arasında yer aldı. Hamit Belli 23 Nisan 2010 tarihinde İstanbul'da vefat etmiştir.
Ahmet Naim Çıladır’ın belirttiği üzere, teşehhüt miktarı yaşadığı Zonguldak’ta bugün Emin Beliğ Belli’nin mezarının yeri belli değildir. O dönemde yaşanan bir sel sonucu yeri değişen mezar sonrasında şehir mezarlığının taşınmasıyla maalesef tümden kaybolmuştur. İsminin Zonguldak’ta bir sokağa verilmesi konusu ise bizim temennimiz olarak tarihe not düşülsün…