Cumhuriyetin 100. Yılı kutlamalarını geride bıraktığımız şu günlerde cumhuriyetle alakalı yolunda gitmeyen bazı şeyleri biraz sorgulayalım mı? Cumhuriyet yönetim şekli halkın seçtigi siyasiler tarafından yönetilmesidir. Yani halkın kendini yönetmesi demektir. Hukukun üstünlüğüne dayanır. Kanunlar önünde her birey eşit haklara sahiptir. Cumhuriyet rejiminde asla egemenlik bir kişiye bağlı olamaz. Cumhuriyet yönetiminde yargı, yasama ve yürütme bağımsız olur. Vatandaşın temel hak ve özgürlükleri devlet güvencesi altındadır. İnsanlar inanç hürriyetine sahiptir, ifade özgürlügü vardır.
Bütün bunlar kulağa hoş gelen şeyler ve tabiki arzu edilen şeyler. Lakin uygulama böyle midir? Gerçekten kanunlar karşısında her birey eşit midir? Yoksa zenginler kanunlar karşısında işlerini kolaylıkla görürken yoksul kişiler bürokrasi denen engellerle haklarını alamamalta mıdır? Gerçekten insanlar seçtikleri siyasiler tarafından mı yönetiliyor yoksa önlerine konulan siyasileri seçmek zorunda kalıp aslında kendilerini idare edenleri seçmiş gibi görünerek aldatılıyor mu? Ne dersiniz?
Cumhuriyet yönetimi söylem olarak çok iyi bir yönetim şekli iken neden eylem olarak, idare olarak insanları eşit bireyler yapamamaktadır? Bazıları çok aşırı zengin iken bazı bireyler aşırı fakir olabilmekte ya da halk savaş istemedigi halde siyasiler savaş çıkararak halkı daha da fakirleştirebilmektedir. Siyasiler özelleştirme adı altında devletin kar eden kurumlarını ederinin altında satarak devleti dolayısı ile vatandaşı zarara uğratabilmekte ve yargılanmamaktadır. Ekonomiyi bozarak, yolsuzluklar yaparak, akrabalarına torpil yaparak eşit olduğunu iddia ettiği vatandaşı mağdur edebilmektedir. O zaman cumhuriyet en ideal, en iyi ,en mutlu ve en eşitlikçi yönetim şekli olmaktan uzak mıdır? Sorun nerededir?
Mezhep imamımız Imam-ı Azam Ebu Hanife’nin şu tespitine bir bakalım. Müslümanların en büyük sorunu adil bir halife sorunudur. Halife adil olursa onun valisi, onun memuru adil olur, halk rahat eder; eğer halife zalim olursa halka zülüm eder halk eziyet çeker diyor. Mantıklı mı sizce? Diktatör olarak bildiğimiz Saddam gibi, Kaddafi gibi idarecilerin devrilmesinden sonra gelen halk yönetimlerinin beklendiği gibi huzur getiremediği de yaşadığımız, gördüğümüz bir gerçek iken acaba kusur nerededir? Aynı kanun maddeleri zengine ayrı, fakire ayrı işledigi zaman kusur idarede mi idarecide mi? Sorun idarecide değil mi.? Ama idarecileri de bu idarelerin egitim sistemi yetiştirmekte değil mi? Bazıları diyebilir ki dini sistem olsa idi daha iyi olurdu. İfade özgürlüğü olduğu için bu tür fikirlerde söylenebilir ama dini idare ile yönetilen ülkelerin daha geri, daha sefil, daha adaletsiz, daha baskıcı ve daha perişan olduğu da görünmekte. Yani söylem iyi ama yönetim aynı değil. O zaman insan kaynaklı sorunların çözümü de insana saygılı insan yetiştirmekten geçiyor gibi. Ne dersiniz?
Güzel! Kutlarım.