İçinde bulunduğumuz 10 Aralık’ta başlayan bu hafta, Dünya İnsan Hakları ve Demokrasi Haftası olarak belirlenmiş. İyimi? Gayet iyi. Bence çok da önemli bir konu. Gerçek manada hafta olarak eksiklerimiz ve yapılması gerekenler noktasında değerlendirilirse çok daha yaşanabilir bir dünya mümkün.
Öncelikle bir tespitte bulunalım. Problemi anlamak, çözümün yarısıdır ya… Önce problemi anlayalım. Dünyada gerçek manada insan hakları uygulanıyor mu ve demokrasi her insana eşit uygulanıyor mu? Hayır... Çok gelişmiş ülkelerde görünen gerçek şu ki, insan hakları ve demokraside de ilerdeler. Ve az gelişmiş ülkelerde de insan hakları çok gerilerde.
Yani basitçe ifade etmek gerekirse insan hakları ve demokrasi para ile ölçülen bir kavram. Paran varsa zenginsen haklısın, özgürsün ve demokratik haklarını en yüksek seviyede kullanabilirsin. En iyi avukatlarla en iyi şekilde haklarını savunabilirsin. Paran yok ise haklarını da yeteri kadar savunamazsın. Demokrasinin güzelliklerinden seçilme hakkını da kullanamazsın. Aday olabilirsin ama seçilmek para ile alakalı olduğu için seçilmen mümkün değildir. Yani paran yok ise idareci olamazsın. Bizim halkımız parası olamayanı sevmez, parası olmayana oy vermez. Buda acı bir gerçekliktir.
Ekonomik özgürlükler toplum refahı için çok önemlidir. Bu çerçeveden bakınca Dünya Ekonomik Özgürlükler Endeksi’ne göre 101. sırada olan ülkemizin en azından 20. sıralarda olması gerekmez mi? İlk sıralarda Singapur, Hong-Kong, İsviçre, ABD, Danimarka gibi ülkelere bakarsak para ile insan haklarının bağlantısını daha iyi görmüş oluruz.
Popülizmin en yüksek olduğu ülkeler sıralamasında en üstlerdeyiz. Bu iyi bir gösterge midir? Nedir popülizm? Halkın iradesini yok sayan, seçkin gruplar ile halk arasındaki çatışmaya dayalı bir tanımlama. Yani halkın iradesini yok sayanları seçerek, vatandaş popülizme destek olarak bu sınavda başarısız olmuyor mu?
Bu haftayı önce iyi anlamalı, neler yapabileceğimizi çok geniş şekilde ortaya koymalı ve gerçekten eksiklerimizin çok olduğunu kabul ederek düzeltmeye çalışırsak yaşanabilir bir ülke ve yaşanabilir bir dünya inşasına katkıda bulanabiliriz. Refah seviyesi yüksek, alım gücü yüksek, demokratik haklarını kullanma oranı yüksek, istediği ülkede tatil yapabilen bir ülke ve onun seçkin bir vatandaşı olabilmemizi kim istemez. Bunun önündeki engelleri kaldırmak hepimizin görevi değil mi?