Lozan anlaşması 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanmıştır. İmzalayan devletler İngiltere, Fransa, İtalya, Yunanistan, Yugoslavya Japonya ve Türkiye heyetini temsilen ismet İnönü tarafından imzalanmıştır. “Lozan hezimet mi zafer mi?” tartışmalarına çok şahit olmuşuzdur, hezimet olduğunu savunanlar var; zafer diyenler de var. Önce hezimet diyenlere bakalım.
Kadir Mısırlıoğlu Lozan cumhuriyet tarihinin yüz karasıdır diyor. Shakespeare’in gizli Müslüman olduğunu, İngiltere Prensi Charles‘ın Müslüman olduğunu iddia eden, Mehmet Akif’e hakaret eden biri olarak tutarlılığı tartışılır. Tarihçi Mehmet Çelik Lozan Sevr Anlaşması’nın onayıdır, masaya oturduğumuzda 5 milyon metrekare toprağımız vardı diyor. Ne derece doğru tartışılır.
Tarihçi İlber Ortaylı Lozan’ı eleştirenlere “Kazanılmış zaferi küçümseyen cahiller’’ olarak adlandırıyor. Yine tanınmış tarihçilerden Murat Bardakçı ise “Lozan’a 1914 yılındaki sınırlarla gitmedik. Lozan’a Birinci Dünya Savaşı’nı kaybetmiş, Mondros Mütarekesi’ni imzalamış, Sevr Anlaşması’nı imzalamış, ordusu darıltılmış, silahları alınmış bir şekilde gittik; Neyi kaybettik? 12 adaları vermişiz. 12 adalar zaten bizde değildi ki. Lozan’dan 11 yıl önce Uşi Anlaşması ile verilmişti. Yalan yanlış milleti zehirleyip, kitap satıp para kazanıyorlar” diyor.
Birinci Dünya Savaşı’nda yenik sayılan Osmanlı, 1918 de Mondros Mütarekesi ve 1920 yılında Sevr Anlaşması ile İstanbul İngiliz, İzmir Yunan, Antep ve Urfa Fransa işgali altına, 12 adalar ve Ege adaları yunanlara verildi. Hatta Doğu Anadolu’da Ermeni ve Kürt devleti kurulacaktı. Osmanlı Ordusu dağıtılmıştı. Lozan elbette eleştirilebilir ama bu zor şartlar altında Kurtuluş Savaşı verilerek kazanılmış olan bir zaferi küçümsemek, Lozan’a hezimet demek ne kadar sağlıklıdır? Ne kadar insaflıca bir yaklaşımdır? Okuyucuların takdirine bırakıyorum. Tarihçi tarafsız olmalı değil midir? Tarihte olanlara takılı kalırsak hiçbir dost ülke bulamayız. Abdülhamid’i veya Atatürk’ü kötülemekle bugünkü sorunların hiçbirini çözemediğimiz zaten ortada. Tarihten alınacak ders geçmişe söven bir nesil yetiştirmek olmamalıdır. Tarafsız, araştırmacı bir gençlik yetişsin; tarihi olayları kendileri değerlendirsin. Doğrusu bu değil midir?
Boileau’nun meşhur sözü “Ahmak, kendine hayran bir ahmak mutlaka bulur.” Lozan’ın gizli maddeleri olduğu ve bundan dolayı yer altı madenlerimizi çıkaramadığımıza ve 2023’te madenlerimizi çıkararak zengin olacağımıza inanan büyük bir kitle var. Bunu yayarak siyasi çıkar sağlayan da bir zümre var. Bunu araştırmadan inanan bu kitleye ne demeli? Yorumlarınızı bekliyorum.