Yeni bir eğitim-öğretim yılı başlıyor. Yaklaşık yirmi milyon öğrenci ders başı yapacak. Okullar açılacak ama biriken sorunlara yenileri eklenerek. Konunun muhatapları, başta MEB ve Hükümet/Cumhurbaşkanı bir dizi olumluluktan, “büyümeden” söz edecek. -Belki de DİB MEB’in önüne geçerek bir açıklama yapar! – Kimi partiler söz düellosuna kapılıp tabanlarını yatıştıracak ya da harekete geçirmeye çalışacak. Sendikalar ve kimi dernekler açıklamalarla görüş belirtip Hükümetten/Devletten beklentilerini sıralayacaklar.
Köklü çözüm ve “Sistem” in tercihi sorgulanmadan yapılacak eleştiri ve öneriler yüzeyselden öteye varamayacak. Akademide sayısal azınlıkta kalan eğitbilim insanları demeçleri ile basında hak ettikleri ölçüde yer bulamayacak, seslerini yeterince duyuramayacak. Böylece yitik yıllara bir yenisi daha eklenecek. Türkiye’nin nerdeyse bütün sorunlarının kaynağı olan EĞİTİM-ÖĞRETİM SORUNSALI bir başka bahara olmak üzere ötelenmiş olacak.
Ben bugün eğitim sorunsalımızın temeline ilişkin görüşleri-mi- öncelikleyerek -hamaset taşıyan söylemlere kulak tıkayarak- sesli düşünmeyi uygun gördüm. Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşundan sonra amaçlanan uygarlık düzeyi bir dizi amaçların merkezine bir sacayağı koymuştur. Bu sacayağının bir ayağı eğitimdir. Ülke ve toplum gereksinimlerine göre akıl bilim ışığında, laik-demokratik eğitim ve öğretim olmazsa olmazdır. Ekonomik, kültürel kalkınma hurafe ve dogmalarla değil çağın öngördüğü yetişmiş insan gücü ile olur. Kuşkusuz bu da “Devlet Aklının”, eğitimden, bilimden, sanattan, kültürel değerlerden yeterince payını almış kadrolardan oluşmasını zorunlu kılar.
Ayrıca Anayasa’nın emredici kimi maddelerini de anımsatarak, kamuoyu ve ilgililerle paylaşmayı bir eğitimci/edebiyatçı ve de sorumlu bir Cumhuriyet yurttaşı olarak zorunlu görüyorum. Örneğin Anayasanın 42. Maddesi, “ ….. Eğitim-Öğretim Devletin öncelikli ödevlerindendir. Eğitim-Öğretim Atatürk ilkeleri doğrultusunda çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim kurumları açılamaz.” Yine Madde 14’e göre, “Demokratik laik cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayacak biçimde kullanılamaz.” Bir başka maddede “ilköğretimde eğitim-öğretim zorunlu ve parasızdır” der.
“Kadük” kalan/bırakılan Anayasa ve bağlı yasaların güncelleştirilerek kararlı bir biçimde uygulanması zorunluluktur. Çünkü eğitim sorunsalı bugün tam bir karmaşa. “Ben yaptım oldu” sorumsuzluğuyla davranılamaz! Özel okulculuğun, paralı eğitim-öğretimin yönetenlerce desteklendiği bir sistem yurttaş ve birey yetiştirmez/yetiştiremez. Devletin ve MEB’in büyük oranda DİB’e ya da dinci vakıf ve Cumhuriyet karşıtı kurumlara tanıdığı ayrıcalıklarla eğitimi bilimsel olmaktan çıkarıp dinsel anlayış ve inanışa terk ettiği yalın bir gerçekliktir!
İki büyük açmaz önümüzde dururken, bu açmazları kaldırmadan/yok etmeden çözüm aramak boştur, anlamsızdır, havanda su dövmektir! Özellikle gerçek eğitim sendikalarına, Cumhuriyet kurumlarına, halktan yana olduğunu söyleyen -tümü söyler de!- siyasi partilere seslenmek isterim;
Açık ve net biçimde eğitim-öğretimde işveren-müşteri mantığını ve sistemini reddeden anlayışı ama’sız, fakat’sız kabul ediyor musunuz?
Eğitim-öğretimin sadece ilköğretimde değil, 18 yaşına dek bütün çocuk ve gençlerde zorunlu ve parasız olmasını yine hiçbir çekince koymadan kabul ediyor musunuz?
Eğitimin bilimsel, laik, demokratik bir yönetim ve uygulama kadroları ile olabileceğini çekincesiz söyleyip savunabiliyor musunuz?
Eğitimin “Pedagojik” bir alan olduğunu, bunu da bu alanda iyi yetişmiş/yetiştirilmiş, ayrıca Cumhuriyet ve aydınlanma ülküsüyle donanmış, çocuk-insan-doğa-canlı sevgisi ile bütünleşmiş eğitimcilerle/öğretmenlerle yapılabileceğini savunabiliyor musunuz?
Aklın ve bilimin önüne, ulusal ve çağdaş değerlerin önüne, aydınlanmanın önüne, yine söylüyorum, kültür ve sanatın önüne başka bir anlayış/dogma, “değer” koymayan bir yurttaşlık bilinciyle olabileceğini kararlı ve çekincesiz savunuyor musunuz?
Benzer soruları çoğaltmak olası. Ancak bugünkü egemen anlayışla, sistem içinde kalarak sorunsala çözüm bulmak olanaksızdır. Köktenci çözümler için birkaç olmazsa olmazı, zorunluluğu kısaca vurgulamalıyım:
-Öğretmen Yetiştirme Programı/Anlayışı değiştirilmeli! (Başka bir yazıda içi doldurulabilir.)
-YÖK kaldırılmalı, ülke gereksinimine göre öğretmen yetiştiren kurumlar sınırlanmalı!
-Eğitim-Öğretim Programı/Anlayışı değiştirilmeli!
-Köy ve mahalle okulları tekrar açılmalı, öğretmensiz köy bırakılmamalı!
-Yetişen öğretmenler hemen atanmalı!
-Eğitim formasyonu almayan hiçbir kimse okul ve eğitim alanlarında ders verme, konuşma yapma, anma ve törenlerde “nasihat verme”, “boy gösterme” hakkına sahip olmamalı!
-Okullarda/yerleşkelerde dinsel-etnik-siyasi görüntü verme ve üstünlük kurma “özgürlüğü” engellenmeli!
- Eğitim her kademede devletin sorumluluğunda olmalıdır, ilköğretim ve lise zorunlu ve parasız olmalıdır!
-Ara insan gücü iyi yetişmeli, meslek liseleri yaygınlaşmalı, uygulama alanları çoğaltılmalı!
-Vakıf ve Cemaat/Tarikat Yurtları kamulaştırılıp, öğrencilere kullanım giderleri karşılığında hazırlanıp sunulmalıdır!
Akademik ve teknik anlamda biçimlenebilecek başka madde ve ilkeleri de ekleyip bütünleyerek, dirençli bir Cumhuriyetçi kararlılıkla yola koyulmak ivedilikle sağlanmalı. Eğitim sorunsalını planlayıp çözmeden ülkemizin yazgısı değiştirmek günü kurtarma çabasından öteye geçemez. Bunun için, sendikalardan kitle örgütlerine, derneklerden bütün Cumhuriyet kurumlarına, Cumhuriyet yurttaşlarına ve de ilgili tüm siyasi partilere ertelenemez görev/sorumluluk düşmekte!
Sevgili dost,köktenci,radikal çözüm önerileriniz çok tartışmasız doğru ve yerinde .lakin altı ve yedinci saptamalara şapka çıkarırım.yuregine sağlık.