Çok hızlı gelişen/değişen/değiştirilen gündem nedeniyle kalıcı öneri ve düşünceler yeterince tartışılmadan gündem dışına itiliyor ya da yok sayılıyor. Böylece ülkemizin temel sorunlarına ve bunların çözümüne ilişkin düşünce üretmek, kamuoyuyla paylaşmak ve bu düşüncelerin içselleşerek karşılık bulması daha da güçleşmekte. Yönetsel baskı, yıldırma/bezdiri -mobbing-engelleme, otokontrolden bağımsız bir durumdan söz ediyorum. Bir “ boğma/boğulma” durumundan! Bir “ güme gitme” durumundan!
Bu durum karşısında kimi yinelemeleri yapmak, geriye dönük söz ve yazıları anımsamak/anımsatmak her düşünen ve sorunlara çözüm arayan -sadece muhalif olmakla yetinmeyen – yurttaşların/yazar- çizerlerin/aydınların ve elbette siyasilerin görevidir diye düşünmekteyim. Aksi durumda, sıkıştırılan öncelikli olmayan konularla, temel sorunlardan uzak yaklaşım ve kısır polemikler, kişiler ve “kim ne dedi” açmazıyla cebelleşme çukuruna düşmek kaçınılmaz olacaktır.
Ülkemizin çok değerli düşünürleri, yazarları, kimi günlük/haftalık yazılarıyla, kitaplarıyla emek verip çözüm üretmekteler. El üstünde tutulmasalar da radyo ve televizyonlarda, sosyal iletişim ağlarında fırsat buldukça gerçek çözüme ilişkin önemli katkı sunmaktalar. Tarihsel deneyim ve birikimlerini de ekleyerek, toplumsal yapıyı doğru çözümleyerek eski yazılarından ve kimi kitaplarından örnek ve yinelemelerle günümüze ışık tutmaktalar. Bu yöntem halkımız için önemli bir aydınlanma fırsatıdır. Yine samimi/dürüst olan, “siyaset tüccarı” olmayan, halkından/ulusundan/insandan yana güzellik üretmek isteyen siyasilere de önemli bir reçete olacaktır bu yinelemeler. Bu bağlamda katkı veren düşünce ve çözüm ustalarını yaşıyor ya da sonsuzluğa göçmüş olsalar dahi sadece saygı ile anmanın yeterli olmadığını düşünenlerdenim.
……..
Bir önceki yazımın konusuna devamla ele aldığım bu yazıda benim de geriye dönük kimi yazılarımı anımsatarak devam etmeye çalışacağım. Bunu söylerken -“ben demiştim” hadsizliğine de düşmek istemem. 17 Kasım2021, 24 Kasım 2021 tarihlerinde yazdığım “İKİ SEÇENEĞE SIĞMAMAK-DİRENMEK -1- ve -2- yazılarımı ve aynı konuya çok yakın 27 Nisan 2022 ve 11 Mayıs 2022 tarihlerinde yayımlanan “HANGİ ÜÇÜNCÜ YOL” -1- ve -2- yazılarımı ilgi duyanlara anımsatmak son yaşadığımız seçim sonrası çözüm arayışına ve oluşturulacak “rota” ya ilişkin katkıdır diye umuyorum.
Seçim sonrası asıl sorunların ve sınavın ortaya çıkacağı aylar öncesinden kendini gösteriyordu. Şu ya da bu partinin, yapılanmanın ne denli doğru ya da yanlış olduğunu tartışmak amacında değilim. Sürdürülmek istenen sorumluluğun kimde hangi oranda olduğunu tazelemek, o kervana katılıp kendini aklama yarışına hiç mi hiç girmem! Ancak yukarıda alıntıladığım yazılarımın da vurguladığı ilkesel olmayan birliktelikler çıkarcıdır/yararcıdır -pragmatik-, dönemseldir, yol kazasına açıktır ve en önemlisi “yoldaşlık” barındırmaz/barındıramaz! Bundan yoksun birliktelikler hamaset taşır, sığlık taşır, bilinç yerine duygu ve öfkeyi, giderek kini öne çıkarır!
Oysa nicel birliktelik yerine, niteliği öne çıkaran, ilke ve programdan yana, sadece seçime endeksli olmayan birlikteliği önemseyen, Cumhuriyet Devrimi’ni ve Aydınlanmayı amaçlayan, uzun erimli savaşım ufku ile konuya daha geniş bakan güçlerin varlığı dikkate alınsa, o birikimli ve güçlü kadro harekete geçirilse bugünkü fotoğrafın ne olabileceğini düşünmenizi isterim! Bu birikim, deneyim ve kadronun bugün olmadığını söylemek ya da “elimizde bu var” aymazlığına düşen savı ciddiye almıyorum bile! Bütünüyle aldatmacadır! Sistem içine tutsak olmanın söylemini ölçü almak, kabul etmek öngörü ve strateji yoksunluğudur.
Sözünü etmeye özen gösterdiğim uzun erimli birlikteliğin toplumsal dinamiği ve öncüleri var mıdır diye sorulabilir. Hemen yanıtlamalıyım, vardır ve çoğunlukla sistem dışıdır! Türkiye bu birikime sahiptir, ancak yok hükmünde gösterilmekte, “tu kaka” edilmekte. Sistem dışı olması yasadışı -illegal- anlamına gelmez. Çünkü bugünkü siyasal savaşım oldukça zordur ve sistem dışı çözümler öngörmektedir. Bu bağlamda köktenci -radikal- çözüm gerekli. Köktenci çözümler kuşkusuz zordur ve risk taşır. Unutulmasın ki bu risk, rütbeleri sökülüp vatan haini ilan edilen Mustafa KEMAL ATATÜRK ’ün aldığı riskten büyük değildir. Çünkü O, Sistem dışı bir yaklaşımla ama “kamu meşrutiyetine” güvenerek yola çıktı ve başardı, kazandı; unutulmamalı!