Son söylenmesi gerekeni baştan söyleyerek söze başlamak istiyorum. Filistin sorununu Hamas’a indirgemek, Hamas’ın son saldırısıyla, terör boyutuyla sınırlı değerlendirmek bizi yeni açmazlara sürükler. Yetmiş yılı aşan Filistin Bağımsızlık/Varoluş Savaşımına haksızlık etmiş oluruz. Ayrıca Siyonizm’e ve Emperyalizme şaşı bakmakla ülkemize de haksızlık yapmış oluruz. Kendi ayağımıza kurşun sıkıp Emperyal Batı’nın amacına hizmet ederek yeni bir aymazlığa sürükleniriz!
İsrail’in Gazze’ye saldırması, Filistin sorununu gölgeleyip Hamas-İsrail çatışması biçiminde sunulmak istenmesi ABD’nin “meşruiyet” çabalarının sonucudur. Büyük fotoğrafı görememek sadece bölgeyi değil Türkiye’yi de yakından ilgilendiriyor. İsrail’in büyük ABD çıkarlarıyla uyumlu davrandığı, ABD’nin “Büyük İsrail” projesinin Suriye ve Irak’ın kuzeyi ile, Türkiye’nin de güney bölgesini kapsadığı, burada yeni bir devlet oluşturma sürecine son yıllarda hız verildiği unutuldu mu? Ayrıca BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) askıya mı alındı? Sadece İsrail’e destekle sınırlı görülebilir mi, ABD ve Batı’nın onca savaş gemileri/filoları?
Öne çıkarılmaya çalışılan Hamas örgütü ve dinci yapılanmalar, Filistin halkının şanlı direnişini/savaşımını, FKÖ’yü, Arafat’ı ve intifadaları -başkaldırı- örtmemeli. -Tam da şimdi bir kez daha, bundan elli yıl önce Filistin Bağımsızlık ve Özgürlük savaşımına destek vermek için Türkiye’den Filistin’e giden TİİKP merkez yöneticilerinden Bora Gözen ve altı arkadaşının MİT-CİA-MOSAD işbirliği ile bir gece yarısında katledildiğini, katledilişlerinden bir gün önce de malum şahsiyetin (bilenler bilir) hücre evinden ayrıldığı, şimdi de bir partide milletvekili olarak “görev” yaptığı bilgisini günümüzün unutkan beyinlerine ve yandaşlarına anımsatmak bir görevdir diye düşünüyorum! –
Emperyalizme -ABD, AB- karşı dinci yapılanmaların son çeyrek yüzyılda terörle ilişkili/ilintili oluşları kuşkusuz çok tehlikelidir. Dahası birçok terör örgütünü dönemsel çıkarları için ABD’nin kurdurttuğunu, PKK’yi ve Irak, Suriye Kollarını binlerce tır silahla destekleyip büyüttüğü/saldırttığı hala güncelliğini korurken, üstelik “müttefikliğimiz” ve NATO’ya bağlılığımız sürerken!
Unutulan bir sosyal gerçekliği anımsamakta yarar var. Yaşam boşluk kabul etmez. Bundan hareketle söz konusu terör örgütleri ve benzer yapılanmalar ve kimi “siyasi partiler” yerine, halkının/ulusunun/toprağının özgürlük ve bağımsızlık savaşımını verecek örgütlenmeler bayrağı kaptırmasalar sonuç böyle olmazdı. Siyasal boşluk öyle ya da böyle dolar/doldurulur. Tıpkı ülkemiz iç siyasetinde olduğu gibi dış politikada da yanlış/tutarsız politikalar birilerini ön plana çıkarır. AKP’nin bunca yıllık varlığı/hükümranlığı için başka örneğe gerek yok.
Cumhuriyet Devrimi’ni savunmak/sürdürmek/tamamına erdirmek sorumluluğu umarsızlığa, rehavete dönüşmüş ise, yanında dış politik tutarsızlık, emperyalizme tavır alamama ve teslimiyete dönüşmüşse birilerinin meşruiyeti ve önü açılır; yeni “kahramanlar” ortaya çıkar. Filistin Sorununu, Kurtuluş/Bağımsızlık/Vatan savaşımını da Hamas’ı da böyle değerlendirmek doğru olacaktır diye düşünüyorum.
Kendini mazlum halklardan/uluslardan, ezilen devletlerden yana gören kimi sol, sosyal demokrat ve sosyalist partilerin/çevrelerin ABD ve Emperyalizm karşıtlığını, İsrail ve Siyonizm karşıtlığını kararlı dillendirmek ve buna önderlik etmek yerine, İslamcı/Dinci/terör ilişkili Hamas-El kaide gibi örgütleri öne çıkarması, öncelikli tehlike sayması, bu örgütlenmeler için sorgulanması gereken güncel bir iç görevdir.
Kuşku yok ki iç çelişmelerin/sorunların (yokluğun, yoksulluğun, açlığın, demografik yapının bozulmasının, liyakatin/yeterliliğin ve bilimin önemsenmediği, dinsel ve cemaat/tarikat telkin ve önerilerinin yaygınlık kazandığı, birçok bakanlık ve devlet kurumunun Cumhuriyet ilke ve Devrimlerinden hızla uzaklaştığı, sadece biçimsel anayasayı henüz yapamadıkları ama fiilen/eylemsel anayasal birikim ve gelenekleri yok saydıkları, çar-çur ettikleri…) can yakıcı olduğu bir dönemde başını kaldırıp dünyaya bakmak zor ve önceliksiz sayılabilir, bizi çok ilgilendirmez gibi görünebilir…
Böylesi bir dönemde popülist yaklaşımlar ve kimi siyasetçilerin soyut savaş karşıtlığı/barış söylemi tam bir sığlıktır, sosyal gerçeklikten ve Emperyalizm çözümlemesinden -tahlil- yoksunluktur. Değilse işbirlikçiliktir ki ihanete kadar uzar; bizim tarihimizde örnekleri de vardır!
Savaşların “haklı” ve “haksız” olanlarını ayırmanın önemi tarihsel bir gerçekliktir. Ki bunu en iyi Anadolu İhtilalini yapanların torunlarının bilmesi gerekir. Mazlum ulusların ve halkların kurtuluş ve bağımsızlık savaşımları, emperyalizme, işgalci işbirlikçilerine başkaldırıp savaşması gayet doğal ve onurlu bir savaştır/eylemdir, desteklenmelidir de! Bu bağlamda Filistin halkına, Gazze’ye destek vermek Filistin Vatan/Bağımsızlık/Özgürlük savaşımına destektir, Hamas’a ve teröre destek olarak yorumlanamaz/düşünülemez.
Salt hükümete karşı söylem/eleştiri kolaycılığıyla, bölge ülkelerine, onların dinci yöneticilerine, bölge halklarına/etnik unsurlara küçümseyici, aşağılayıcı bir dille tavır almak ABD’nin ve Emperyalizmin amaçlarına hizmet eder. Bölge ve mazlumlar iş birliğini, antiemperyalist cepheyi/gücü böler. Hele dünya jandarmalığını yeniden kurmak isteyen ABD ve bileşenlerini “Rus” ve “Çin Emperyalizmi” safsatasıyla dengelemeye çalışmak 2.Dünya Savaşı’ndan sonra yapılabilecek en büyük psikolojik savaş ve ABD yardakçılığıdır! Zaten ABD’ye, NATO’ya, AB’ye dost ve müttefik gözüyle bakan at gözlüğü takıyordur! ABD Savaş Gemilerine de İngiliz Fransız savaş aygıtlarına da at gözlüğü ile bakar ya da şaşı bakar! Tarihsel Filistin sorununa da “ümmet kardeşliği” ve dinsel saiklerle bakarak şaşılığını sürdürür ve giderek körleşir!