Günümüzde kimi kavram, terim ya da sözcüklerin özensiz kullanımı, dahası yanlış kullanımı, yerinde kullanılmayışı anlam ve yargı karışıklığına yol açmakta. Özellikle toplumun karşısına sıkça çıkan başta siyasiler, hükümet ve devlet yetkilileri, kimi akademisyenler, yazar-düşünür ve yorumcular, -bir kısmını tenzih ederek söylemeliyim – “her şeyi bilmenin muktedirliği”, tavrı ve biçemiyle -üslup- “ahkam kesmekte”, adeta entelektüelliğin simgesi olduklarını göstermeye çalışmaktalar.
Böylesine iddialı bir konuda çok yeterli olduğumu kuşkusuz söyleyemem. Kendimi bir otorite ya da entelektüel olarak da görmüyorum. Ancak karınca örneği gibi o yolda yürümeye çalışmak esastır diye düşünenlerdenim. Öncelikle “Entelektüel kime denir? Aydın kimdir? Entel nedir, kime denir?” sorularının karşılığını iyi bilmek gerekir. Birçok konuda olduğu gibi bizim ülkemizde kimi kavram ve terimler doğal akışı dışında egemen zorlamasıyla anlam değişimine, anlam kaymasına, anlam yitimine uğramış/uğratılmıştır.
Bir kısım dostumuzu kızdırma pahasına şunu cesaretle söylemeliyiz artık; her birimizin siyasi önderleri çoğunlukla büyük bir entelektüeldir! Hele ülkenin kimi “muktedirleri”, entelektüelleri cebinden çıkaracak “donanımda”, “uhrevi” ve “dünyevi” güçte ve büyüklüktedirler!
Genel bilimsel literatür ve uluslararası düzeyde “entelektüel” sözcüğü anlam/kavram olarak bakalım neleri kapsıyor;
*Ulusalı evrenselle bütünleyen, çok boyutlu ve kavramsal düşünebilen!
*Dayatılanı -sistemi- sorgulayıp çözümleyen, gerekirse karşı çıkıp, yol gösterebilen!
*Güncel olaylara sıkışıp kalmayan, kişileri tartışmayan; kavramlardan yürüyerek sosyal olaylara farklı pencereler açan, boyut kazandıran!
*Yaşamı anlama yeti-beceri-donanımına, ufkuna sahip olabilen!
*Alçak gönüllüdürler, statü-unvan(san) peşinde olmazlar!
*Neden-sonuç ilişkisi ile konulara geniş açıdan bakarlar!
*Kültür ve sanata ilişkin uzmanlaşan ve bilgi birikimi nedeniyle otorite sayılandır!
*Her olgu ve olaya, sosyal gelişmelere nesnel bakar!
Kuşkusuz zekâ ile de ilgili bir durum. Ama her zeki ve başarılı insan entelektüel sayılabilir mi? Sosyal ve siyasi konulara/sorunlara, edebi ve sanatsal alanlara ilgi duyma önceliği gerekmez mi? Akademik alanda çok başarılı olup felsefe-sosyoloji gibi diğer bilim dalları ile bağlantı kurup gerekli altyapıyı oluşturamayan kimi insanlar iyi bilim insanı olabilir ama entelektüel olamayabilirler.
“Her aydın sayılan/görünen/bilinen entelektüel olamaz ancak bütün entelektüeller aynı zamanda aydındırlar.” savını tarih kanıtlamıştır. Ancak bizim ülkemizde “aydın” ve “entelektüel” bir tutuluyor. Dahası ve çok kötüsü entelektüele özenen “entel” davranış kopyacıları da aydın ve entelektüel sayılıyor. Bütün bunların yanında siyasal yaşamda her partinin başkanı ya da önderi öncelikle aydın, hemen ardından büyük entelektüel diye tanıtılmakta. Haksızlık olmasın ama 122 siyasi parti ve bir o kadar başkan var, bunların değişik derecede yöneticileri var. Buna karşın siyasi arenada entelektüel diye tanımlanabilecek -nesnel ölçütlere göre- kaç siyasi önderimiz var çok tartışmalıdır.
Konuyu böylesine üst perdeden ele almak sadece cesaret ve çok radikal/köktenci yaklaşım sayılmamalı. Sosyolojik ve bilimsel temelde atılması gereken bütün ciddi iddia/sav sahibi parti ve çevrelerin “amentüsü”, “bildirgesi” böyle olmalıdır. Daha sonra olası plan, izlence/program ve strateji oluşturulmalı. Aslında güncel sosyal ve siyasal tartışmayı, irdelemeyi bu düzlemde başlatmalı, siyasal ve toplumsal öncelik ve sorumluluk taşıdıklarını savlayan isimler bu yönüyle sorgulanmalı; toplum ya da duyarlı çevreler -başta akademi, eğitim/kültür sanat dünyası- bu sorgulamanın “ciddi takipçisi” olmalıdır. Nasıl ki Tarikat/Cemaat örgütlenmesine ve işleyişine/hiyerarşisine karşı çıkıyorsak kendimize yakın bulduğumuz parti ve örgütleri önce bu yönüyle denetleyip sorgulamalı. Siyasal/ideolojik tutarlılıklarını, toplumsal savaşım sürecini, yöntem ve tekniklerini buna göre “başarı” terazisine koymak ve buna uygun beklentiyi gerçekçi biçimde saptamak zorunlu/ilkesel olmalı diye düşünüyorum.
Neden ilkesel ve zorunlu tutumlardan söz ediyorum? Ülkemizde birçok siyasi temsilci, devlet yönetiminde etkili ve yetkili geniş bir kadro, eğitim-kültür-sanat dünyasını sarmalayan gerici ve düzeysiz bir “entel” davranışla halka yaklaşmakta. Toplumun beslenme kaynakları (eğitim-sağlık-kültür-sanat-üretim-alın teri-dayanışma vb.) iğdiş edilmiş, bunların yerine kırıntılarıyla ülke yönetilmekte, giderek biçimlenmekte. Yönetenlerin bu sığlığı, “her şeyi bilen tavrı” yukarıdan
aşağıya yaygınlaşınca entelektüel yerine “entel” bir tavır nobranlıkla bütünleşip gün be gün artmakta.
Böylece gerçek entelektüeller yerine, gerçek bilim insanları yerine, gerçek aydınlar yerine, gerçek sanatçı ve kültür insanı yerine, gerçek siyasal/toplumsal önderler yerine bir takım “entel” figürler/görüntüler yaygınlaşmakta; yetmezcesine hamaset ve ikiyüzlülükle getiri/prim sağlanmakta, toplumun her türlü değeri, ütopyası sulandırılıp bulandırılmakta, korkunç bir çürümüşlükle beraber ülkemiz yıkıma sürüklenmekte!
Birçok yazımda değinmişimdir; kültür-sanat-edebiyat ve bütün güzellik yaratım ve üretim dünyasından uzak olan, sadece belirli açılış ve toplantılarda boy gösteren siyasiler ve devlet erkanı nasıl/hangi entelektüel birikimle topluma yön ve biçim verebilir. Olsa olsa bizde görüldüğü gibi yeni orta çağın merkezine rota çizerler. Sistem siyasetinde/siyasilerinde ve devletin yaygın kurumlarında niyetlerden bağımsız olarak temel paradigma/çerçeve çizilememesi entelektüel yoksunluğundan olabilir mi? Sistem dışı birçok paradigmanın da aynı ya da benzer yoksunluktan kaynaklandığı neden kabul edilmez?
Sözün özü, toplumsal sorunların çözümü akademik/teknik birikimin yanında entelektüel bakışı/ufku, düşünüşü, sosyolojik yapıyı ve süreci çözümlemeyi/analizi ve süreci dönüştürüp biçimlemeyi gerektirmez mi? Salt kişi ve olaylarla ilgilenen, sadece yakını görebilen, kimi kırıntılarla düşünsel beslendiğini sanan, sistem ve yapı ile sorunu olmayan hangi izlence/program başarı kazanmış ki günü kurtarma yanılgısının ötesinde? Sistemle cebelleştiğini savlayan kimi parti ve örgütlenmeler, sistemle/yaygın yapıyla bütünleştiklerini ne zaman görecekler? Cumhuriyet Devrimi ve öncesindeki Kuruluş ve Kurtuluş stratejisi büyük bir entelektüel birikimin ve öngörünün ürünü/sonucu olduğu ne çabuk unutuldu!