Ülkemizin içinde bulunduğu açmazlara ilişkin çok şey söyleniyor, daha da yazılsa/söylense azdır. Her gün karşımıza çıkarılan yeni uygulama ve düzenlemelerin ayrıca bıktırma/yıldırma amacı da taşıdığı unutulmamalı. Ekonomik sıkıntının büyüklüğü yanında, eğitimden sağlığa uzanan yozlaşma/çürüme, kültür ve sanata ilişkin baskıcı ve yasaklayıcı tavır, akıl/bilim yerine hurafe ve dinin/cemaat ve tarikatların yaygın egemenliği; say say bitmez.
Cumhuriyetçi/Aydınlanmacı güçleri ve öncüleri başta Kemalist ve Sosyalistleri sistem içinde tutmak, Anadolu İhtilali’nin Devrimci ruhunu köreltmek ve yok etmek için zorunluydu. Bu nedenle “yeni”, “değişim”, “dönüşüm”, “demokrasi”, “özgürlük”, “hak”, “hukuk”, “adalet”, “eşitlik” vb. güzel, ama içi boşaltılmış kavram ve değerlerden hareketle yol almaya, sistem dışı arayış ve seçeneği yok saymaya/göstermeye çalışmaktalar.
Avrupa’nın ve genelde Batının değerlerini (özünde liberal olan) bize uyarlamaya çalışan yeni sömürgeci ve bozguncular bizdeki muhataplarını/işbirlikçilerini her dönemde bulmuşlar ya da oluşturmuşlardır. Yetmişlerin Demirel’inden Seksenlerin Özal’ına, Doksanların Çiller’ine ve nihayet son yirmi yılın inişli çıkışlı Erdoğan’ına varıncaya dek bu böyle.
Bu süreçte çürüyen Batı -Emperyalizm- kendi “sol” una da sirayet etti -bulaştı-. Böylece Avrupa Sol’u diye bir kavram -Liberal Sol- (Ne demekse) ortaya çıktı. -Kuşkusuz bu bozulmanın başka nedenleri ve etkenleri de var, ancak konumuzla bağlantısı yanıyla sınırlı tutmaktayım.- Oysa Liberalizm yeni bir şey değildi. Sadece “sol” maske takmıştı o kadar. Ülkemiz Sol’unda da zaman zaman kendilerini gösteriyorlardı. Kimi Sosyalist partilerde bile epey yol alıp, ilgili parti ve partileri yanlışa sürükleyip liberalleştirdikleri gözlenmiştir. Bu yanılsama yeterince kavranıp içselleşmediği için partiler büyüme, gelişme, değişme ve “yeni” adına liberallere ve “sol liberallere” bilerek/bilmeyerek yer vermeye başladılar. Partilerin ilkelerini eriten/yok eden ve iskeletini bozan bir kullanışlı yapı savunmasızdı artık.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasına önderlik eden Anadolu Aydınlanma Devrimi’nin, Türk Devrimi’nin öncü partisi de bundan payını aldı. Atatürk’ün ölümünden sonra adım adım Rotasını yitiren CHP, özellikle son çeyrekte yukarıda nitelendirilen anlayışların partisi durumuna evrilmiştir. Asıl tartışılması gereken bu olmalı. Oysa sistem kahramanları CHP’ye ilişkin tartışma konularını, alanını da belirlemekte, sistem içinde erimesine ve ilkelerinden uzaklaşmasına alkış tutarak adeta partiyi ve kamuoyunu yönlendirmekte. CHP kurmayları bunu görememekte/görmemekte. Yeni ve “değişim” diye ortaya çıkanlar da pek oralı değiller, başka hesaplar içindeler galiba.
CHP’yi yıpratma amaçlı çabaları bir yana bırakarak konuya baktığımı, yukarıdaki değerler bağlamında, özellikle “değişim”, “dönüşüm” savlarına ilişkin parti içi ve parti dostu söylemleri dikkate aldığım bilinsin isterim. Kimi dostlarımız alınsa da şu gerçekliği cesur ve kararlı biçimde dillendirmek bir zorunluluktur artık: Net yanıt bulması gereken soru bellidir.
CHP sisteme uyum sağlayarak mı “çözüm” arıyor, yoksa kuruluş ve varoluşunun olmazsa olmazı olan ilkelerinden ödün vermeden yeniden yapılanıp bütün Türkiyeci Güçlerle (1) bir araya gelip kısa değil uzun erimli savaşımın merkezinde/içinde olmayı mı yeğliyor?
CHP, Cumhuriyetin Kuruluş, Kurtuluş, Aydınlanma ve Devrimci geleneğine sahip çıkarak mı yol alacak, yoksa YCHP olarak mı varlığını sürdürecek?
CHP, rayından çıkan “CUMHURİYET KATARI” nı tekrar rayına oturtmayı amaçlayanlarla mı bir araya gelecek yoksa AB’ci, AB’ci, NATO’ cu güçlerin yanında mı yer alacak? Bu fotoğraf sorunu doğru saptamaya yarayacak. Doğru hareketi/birlikteliği örüp gerçek gündeme yoğunlaşırken, kısır polemiklere, enerji yitimine, patinaja izin vermeyecektir.
Bu tercih program ve strateji düzleminde ele alınıp netleşmeden atılacak adımlar kişisel ihtiraslardan öteye geçemez, “sen-ben” çatışma ve bölünmesine hız verir, yeni kayıkçı kavgalarını sür-git içinde taşır.
Öyle ya da böyle Türkiyeci Güçler kuşkusuz yoluna devam eder. Kimi zaman zorunluluklar gündemi ve çözümü önümüze koyar. Kurtuluş Savaşında da bu böyle idi, Aydınlanma Devriminde de böyle oldu. Arasız Devrimlerin devam edemeyişi ve doğan boşluğa başka güçlerin yığılması/üslenmesi günümüzde unutulmaması gereken tarihsel bir deneyimdir. Son yirmi yılın fotoğrafı o boşluklardaki yığınaklardan başlayarak günümüze uzanan bir süreçtir. Bu süreci durdurmanın önceliği/acilliği tartışılamaz. Geç kalmanın bedeli ve sorumluluğu/vebali ağır olur. Önünde sonunda bu güçlerden yana olan bütün kesimler gibi CHP’li dostlar da bu kümelenmede yerlerini alırlar/alacaktırlar diye umuyorum.
(1) Türkiyeci Güçler: Emperyalizm ve yerli gericilikle bağlantısı olmayanlar!