KÖRFEZ SAVAŞI’NDA AÇILAN DOSYA NASIL KAPATILDI?
Bir önceki yazımda Kırım ve Ukrayna’yı işgal eden Rusya’nın uluslararası sistem tarafından neden durdurulamadığını uluslararası hukuk analizleriyle ele almıştım. Okuyucularım haklı olarak şu sorunun cevabını merak ettiler: Rusya’nın işgali bir tecavüz olup uluslararası hukuka aykırı ise ABD’nin Irak’ı işgali nasıl bir hukuki zemine oturmaktadır? Okurlardan gelen yoğun talep ve ilgi üzerine ABD’nin 2003 yılında başlayıp uzun yıllar devam eden Irak işgalinin hukuki boyutunu bu yazıda ele alacağım.
Uzun yıllar Irak Devlet Başkanı olarak otokratik bir rejim sürdüren Saddam Hüseyin, 1980’den itibaren İran’a karşı kazananı belli olmayan bir savaşlar dizisine girişmişti ve bu savaşların ülke ekonomisi üzerindeki etkisi büyüktü. Irak, İran ile savaşması sürecinde oluşan ekonomisindeki açıkları Kuveyt’ten aldığı toplam 14 milyar dolar borçla kapatmaya çalışmıştı. Ancak alınan borcun ödenmesi konusunda Saddam Hüseyin isteksiz davranmış ve İran- Irak Savaşlarının Kuveyt üzerinde ve bölgede oluşmakta olan İran Hegemonyasının kırılmasına hizmet ettiğini ve dolayısıyla borcununun silinmesi gerektiğini iddia etmiştir.
Kuveyt ve Irak arasında diplomatik yollarla çözülemeyen bu alacak meselesi Saddam’ı açık bir uluslararası hukuk ihlaline yöneltecekti. Nitekim Saddam Hüseyin, 1 Ağustos 1990’da Kuveyt’e saldırdı ve buradaki petrol bölgelerini işgal etti. Irak Lideri, Kuveyt petrollerinden elde edeceği gelirle ekonomisini düze çıkarmayı umuyordu. Oysa, uluslararası hukuk bakımından tam bir tecavüz olarak değerlendirilebilecek bu durumun uluslararası sistemi çabucak harekete geçirebileceğini hesap edememişti.
Saddam’ın 1 Ağustos 1990’da Kuveyt’i işgaline binaen 2 Ağustos 1990’da Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi ve ABD, Saddam’a işgal ettiği yerlerden derhal çekilmesi çağrısında bulundu. 660 Sayılı BM Güvenlik Konseyi Kararı ile yapılan çağrıları yaptırımlara yönelik 661, 678, 687, 707 sayılı Güvenlik Konseyi Kararları izledi.
Süreç boyunca uluslararası toplumda Irak’a olan destekleriyle bilinen Fransa ve Hindistan gibi ülkeler bile Irak’ın Kuveyt’i işgalini kınadı. Sovyetler Birliği ve Çin, Güvenlik Konseyi Kararlarında belirtildiği üzere Irak’a silah ambargosu uyguladı.
Yedi ay boyunca devam eden işgalde Saddam, işgal ettiği Kuveyt topraklarından çekilmek şöyle dursun, işgal ettiği yerde bir kukla devlet kurup daha sonra burasını 19. Vilayeti olarak ilhak ettiğini duyurdu. (Saddamiyat al Mitla Bölgesi). Kuveyt Emiri Jaber al-Sabah sürgüne giderken, Saddam ise Kuveyt Valisi olarak Ali Hassan Al-Majid’ i atadı.
Bunun üzerine Güvenlik Konseyi, barışın bozulması, tehdidi ve tecavüz durumlarına işaret eden BM Şartı madde 39’un gereğini yerine getirerek BM Şartı’nın VII. Bölümü kapsamında bağlayıcı kararlar alarak Irak’a karşı kuvvet kullanılmasına onay verdi. ABD’nin başını çektiği 34 ülkeden oluşan askerî güç, Ocak 1991’de Irak’a karşı kuvvet kullanmaya başladı. Körfez Savaşı diye adlandırılan bu çarpışmalar, 25 Şubat 1991’de Kuveyt topraklarının Irak işgali’nden kurtulması neticesini verdi. Ancak Saddam Hüseyin geri çekilirken Kuveyt’teki petrol kuyularını ateşe vererek büyük çevre zararına sebebiyet vermişti.
Körfez Savaşı sonucunda gelinen noktada Saddam Hüseyin, Kuveyt’e olan borcunu ödeyemediği gibi yenik düştüğü Körfez Savaşı sebebiyle ve petrol kuyularını ateşe vererek çevreye verdiği zararlar sebebiyle çok büyük tazminat ve yaptırımlarla karşı karşıya kalmıştı.
***
11 Eylül 2001’de ABD’deki Dünya Ticaret Merkezi olan ikiz kulelere yapılan saldırı ABD’nin teröre karşı küresel savaş ilan etmesine ve buna binaen ordularını terörün kaynağı olarak gördüğü ülkelere yönlendirmesine sebep oldu. ABD’nin terörü desteklediğini iddia ettiği hedefler arasında Irak ve Afganistan vardı. Ancak Irak 11 Eylül 2001’de gerçekleşen İkiz Kuleler Saldırısı’ndan çok önce hedef tahtasına oturtulmuştu. Zira yukarıda bahsedilen Saddam’ın Kuveyt’i işgali, ABD ve Güvenlik Konseyi’nin çağrısına rağmen yedi ay boyunca işgalini sürdürmesi ve geri çekilmeye yanaşmaması, kendisine karşı gerçekleştirilen Çöl Fırtınası Operasyonu esnasında işgal ettiği topraklardan çekilirken petrol kuyularını ateşe vermesi bu tarz bir hedef haline getirilmesinin başlıca sebepleri arasındaydı. Öyle ki ABD, bu kapsamda Irak hakkında 1998 yılında bir kanun bile çıkartmıştı. Söz konusu Kanun’un adı Irak’ın Özgürleştirilmesi Kanunu’ydu. Kanun’a göre Saddam Hüseyin rejiminin ortadan kaldırılması ve yerine demokratik bir rejim getirilmesi ABD’nin temel politikası olmalıydı. Bu neticeye ulaşmak için ABD Başkanına ve ABD Savunma Bakanlığı’na geniş yetkiler verilmekteydi. Nitekim 2003 yılında çok önceden politika haline getirilmiş bir intikam alınacaktı.
ABD, Irak’ın Özgürleştirilmesi Kanunu’nun gereğini yerine getirmek için 2003 yılında uluslararası alanda da aktif adımlar attı. Her ne kadar iç hukuk düzenlemeleri ABD’ye başka bir ülkeye asker gönderme yetkisi verse de ABD, Irak’ı işgal edebilmek için uluslarası hukuka uygun bir zemin bulmak mecburiyetindeydi. Bu da Güvenlik Konseyi’nden bu yönde bir karar çıkartmakla mümkün olacaktı. Ancak ABD böyle bir kararı Güvenlik Konseyi’nden Rusya, Çin ve Fransa’nın aksi kanaatte olmaları sebebiyle çıkartamadı. Buna mukabil Birleşik Krallık ve ABD ile işgal konusunda aynı fikirdeydiler. Dahası, bu iki büyük güç için Irak konusu henüz bitmemiş, kapatılmamış bir dosyaydı. Nitekim ,1990 ve sonrasında alınan Güvenlik Konseyi yaptırım kararları Irak için halen geçerliydi. Bu kararlar zorlama bir yorumla yeniden bir askerî müdahalenin zemini olarak esas alınabilirdi.
Nihayet 20 Mart 2003’te ABD ve Birleşik Krallık öncülüğündeki askeri kuvvetler Irak’ı kitle imha silahları barındırdığı ve ABD’nin güvenliğine tehdit oluşturduğu gerekçesiyle işgal etti. İşgalin gerekçeleri arasında Irak’ta demokrasi bulunmadığı da mevcuttu. BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyeleri bu askeri müdahaleye Irak’ta bulunduğu iddia edilen kitle imha silahları hakkında yeterli delil bulunmadığı ve girişilen askeri müdahale ile elde edilecek netice arasında orantılılık bulunmadığı gerekçeleriyle karşı çıktılar.
ABD tartışmalı önleyici meşru müdafaa doktrininin dışında (BM Şartı madde 51’in ABD’ye göre esnetilmiş-genişletilmiş yorumu), 1991 yılında Kuveyt’i işgal eden Irak’a karşı BM Güvenlik Konseyi’nin 678 (1990), 687 (1991) ve 1441(2002) sayılı kararlarına dayandırmıştır. 1441 sayılı Karar’ın metninde Irak’ın 1990 ve 1991 yıllarında alınan Güvenlik Konseyi kararlarına uymadığı, silahsızlanma konusunda BM denetimine (UNMOVIC) izin vermesi gerektiği detaylı olarak açıklanmıştır. Ancak karar BM Şartı’nın VII. Bölümü kapsamında kaleme alınmış olsa da askeri bir müdahaleye izin verecek açık bir hukuki formüle yer vermemektedir.
20 Mart 2003’te başlayan ABD ve Birleşik Krallık öncülüğündeki Irak işgalini 28 Mart 2003’te çıkarılan bir Güvenlik Konseyi Kararı izlemiştir. 1472 sayılı bu güvenlik Konseyi Kararı’nda uluslararası barış ve güvenliğin bozulması yahut tehdidi konularına değinilmeyip konunun insani yardım boyutu ele alınmış ve Petrol karşılığında Gıda Programı’nın uygulamaya konmasını içermekteydi. Bunun yanında kararda savaşan tarafların 1949 tarihli Cenevre konvansiyonlarına ve harp kanun ve kaidelerine uymaları gerektiği hatırlatılmıştır. Teknik tabirle anlatılacak olursa konunun in bello kısmına kararda değinilse de ad bellum kısmına dair bir yorum yapılmamıştır. Bir diğer deyişle BM Güvenlik Konseyi ABD ve Birleşik Krallık öncülüğünde girişilen bu işgalin uluslararası kuvvet kullanma hukukuna uygun olup olmadığına dair bir değerlendirme yapmamıştır.
22 Mayıs 2003 tarihinde alınan 1483 sayılı Güvenlik Konseyi Kararı’ndan da benzer bir şekilde kuvvet kullanma hukukuna uygunluk veya aykırılık noktasında bir netice çıkarmak mümkün değildir. Söz konusu Karar’da ise Irak’taki mevcut vaziyet uluslararası barış ve güvenliği tehdit edici olarak nitelendirilmiş ancak buna bir sonuç bağlanmamıştır. Ayrıca aynı Karar’ da devrik lider Saddam’a diğer devletlerin sığınma hakkı vermemesi ve Irak’ın ülke dışındaki tüm malvarlığı değerlerinin dondurulması istenmiş ve Irak’a yöneltilmiş silah ambargoları dışında diğer tüm ambargolar da bu Karar ile kaldırılmıştır.
BM Güvenlik Konseyi, 24 Kasım 2003’te ise bu kez Irak hakkında 1518 sayılı Karar’ı almıştır. Bu Karar ile, 1990 yılında Irak hakkında alınan 661 sayılı Güvenlik Konseyi Kararı uyarınca kurulmuş olan Yaptırım Komitesi’ni ortadan kaldırıp yeni bir komite kurdu.
İşgalden iki yıl sonra işgal için öne sürülen en sağlam gerekçe olan “Irak’ta kitle imha silahı bulunduğu” iddiasının yanlışlığı kesinleşmişti. Oysa silahların denetimi için BM tarafından görevlendirilen UNMOVIC halen Irak halkının petrol gelirleriyle sübvanse ediliyordu.
Nihayet 2010 yılında Güvenlik Konseyi, 1957 sayılı Karar ile Irak hakkında geçerli olan yaptırım kararlarının son halkasını da kaldırmıştır. Bu kapsamda 687 sayılı Güvenlik Konseyi Kararı’nın sekiz, dokuz, on, on iki ve on üçüncü paragrafındaki ve 707 sayılı Güvenlik Konseyi Kararı’nın 3(f) hükmünde yer alan yaptırımlar kaldırılarak atom enerjisinin askerî olmayan kullanımına izin verildi ve uzun menzilli roket satın alma üzerindeki ambargo da kaldırıldı.
Ortada Irak’ı işaret eden haklı ve somut deliller bulunmaksızın (2001 yılındaki İkiz kuleler saldırısı da dahil olmak üzere) ABD’nin kıtalar ötesinden gelerek Irak’a saldırması ve onu işgal etmesinin BM Şartı’nın kuvvet kullanmayı yasaklayan 2(4) hükmüne açıkça aykırı olduğu ileri sürülebilir. Benzer şekilde, ABD öncülüğündeki işgal sağlam bir hukuki temelden yoksun olmakla birlikte BM Şartı madde 39 anlamında bir tecavüz olduğu da değerlendirilebilir. Buna mukabil Güvenlik Konseyi’nden ABD ve onunla işgale katılan diğer devletler aleyhinde bir karar çıkmamıştır. Bu da daimi üyelerin Güvenlik Konseyi’nde bulunan veto haklarının sistemi bloke etmesi ile alakalıdır.
Körfez Savaşı’ndan bu yana alınan Güvenlik Konseyi Kararları birlikte değerlendirildiğinde görülmektedir ki uluslararası toplum Irak dosyasına Körfez Savaşı’ndan ABD ve Birleşik Krallık öncülüğündeki işgale kadar kapanmamış tek bir dosya gibi muamele etmişler ve kuvvet kullanmanın temeline dair bir değerlendirme yapmaktan kaçındıkları Güvenlik Konseyi Kararları ile adeta taraf tutmak suretiyle Irak’taki Saddam Hüseyin Hükümeti’ne cephe almışlardır.
Irak ile ilgili alınan Güvenlik Konseyi kararlarının tümünün birlikte okunmasından çıkarılan sonuç şu şekilde özetlenebilir: Diğer devletlerin Irak işgalinin çeşitli boyutlarını düzenlemek, Körfez savaşı döneminde alınan yaptırım kararlarını uygulamak, insani problemlere eğilmek adına değişik Güvenlik Konseyi kararlarının çıkartılması sürecine katılmaları (zira, aksini yaparak çıkacak tüm kararları veto edebilirdiler) göstermektedir ki: İran ile savaşan, açık bir tecavüz fiili işleyerek Kuveyt’i işgal eden Irak Lideri Saddam’ın politikaları uluslararası toplum tarafından onaylanmamakta olup kendisine karşı girişilen askeri müdahale de uluslararası toplumun aleyhine dönmesi sebebiyle engellenememiştir. Dahası, Irak’ın işgaline girişenler arasında büyük güçlerden Güvenlik Konseyi’nin daimî üyeleri de mevcuttur. Bu üyeler de aleyhlerine Güvenlik Konseyi’nden karar çıkmayacağını bilseler de Irak’ı işgal etmelerinin hukuki bir temelden yoksun olduğunun farkındadırlar.
Super ifade etmişsiniz tebrikler