Filistin Davası’nın kısa tarihsel arkaplanını verdiğim bir önceki yazımdan sonra konuyu günümüze getirecek olursak:
İsrail kurumsallaşmaya çabalayan Filistin Devleti’ni istikrarsızlaştırmak için hemen her çareye başvurmuş Hamas ve El Fetih arasındaki mücadeleyi desteklemiştir. İsrail etkin kontrol uyguladığı işgal bölgelerinde adeta bir apartheid rejimi uygulamış ve ağır insan hakları ihlallerini yıllardır uygulamıştır. Filistin halkını defalarca zorunlu göçe tabi tutmuş ve Filistinli mültecilerin çıkarıldıkları topraklara dönmesine asla izin vermemiştir.
7 Ekim 2023’te ise İsrail’in büyük bir saldırı hazırlığında olduğu bilgisine dayanan Hamas, İsrail’e fırsat vermemek için ilk saldıran olmuştur. Eklemek gerekir ki, Filistin’in işgal altındaki topraklarını işgalden kurtarmak maksadıyla İsrail’in askeri hedeflerine yapacağı tüm saldırılar uluslararası hukuka uygundur.
Hamas’ın saldırısı sonrasında İsrail lideri Netanyahu, bunu Filistine ağır ödeteceklerini hiçbir kuralla bağlı olmayacaklarını deklare ederek ve bunu da tatbik ederek büyük savaş hukuku ihlallerine sebebiyet vermiştir. İsrail hükümeti Hamas’ın bulunmadığı Gazze Şeridi’ni de ağır bombardımana tutmuş sivilleri, hastaneleri bombalamış esirleri öldürmüş ve sivillerin ve özellikle çocukların hedef alınmasıyla gerçek manasıyla bir soykırıma imza atmıştır. Uluslararası Ceza Mahkemesi Filistinde işlenen uluslararası suçlar üzerinde yargı yetkisi sahibi olup sorumluları yargılayacaktır. Sorumluların devlet başkanı sıfatını haiz olması bile bu yargılamalara engel değildir.
İnsanlık namına ve Filistinli sivil halkın dramını dindirmek adına bu savaşta (ve her savaşta) savaşan taraflar savaş hukukunun (insancıl hukukun) kurallarına uymalıdır. Sivil hedefler hastane, ibadethane gibi sivil hedefler bombalanmamalı askeri gereklilikler ve orantılılık, gereksiz acılara sebep olmama ve sadakat ilkesi gibi silahlı çatışmalar hukukuna şamil olan genel ilkeler gözetilmelidir. Bir ateşkes imzalanıp sivil halkın ve çatışma dışı kalmış kişilerin yaraları sarılmalıdır. Esirlerin iadesi ve barış görüşmeleri derhal başlamalıdır. Her iki toplum da birbirinin varlığına ve devlet olmaktan ileri gelen hükümranlık haklarına saygı duymalıdır.
İsrail devletsiz bir Filistin üretmeyi sadece ve sadece daha geniş topraklara erişmek ve yayılmacı siyasetini sürdürmek için istemektedir. Ancak İsrail’in bu siyaseti bölgede yalnızca daha fazla kan ve terör üremesine sebep olmaktadır.
Eğer karşılıklı var olma haklarına saygı duyulmazsa Filistin-İsrail mücadelesi bir hak-batıl mücadelesi olarak gece ve gündüz gibi ebediyete kadar devam edecektir. Peki bu Davada bir umut ışığı yok mudur? Görünene göre bir mucize olmazsa mevcut silahlı çatışma İsrail’in daha fazla toprak kazanımı ve her iki taraftan da daha fazla insan kaybıyla sonuçlanacaktır. Keza, İsrail işgal ettiği topraklarda asla huzur da bulmayacaktır. Asıl vahim olan nokta İsrail’in orantısız güç kullanımı ve sivil hedefleri vurmak şeklinde gerçekleştirdiği insancıl hukuk ihlalleri sebebiyle Filistin halkının soykırıma uğramış olmasıdır. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin Amerika Birleşik Devletleri vetosuyla kitlendiği mevcut vaziyette insanlık, Filistinli masumların tükenişini, toprağa girmelerini günbegün seyretmektedir. Uluslararası Ceza Mahkemesi gibi mevcut uluslararası hukuk mekanizmalarının sorumluları yargılayabilecek olması hal-i hazırdaki deheşetengiz insanlık trajedisini hafifletmemektedir.
Kötümser ama realist gelecek senaryosu ise şu şekildedir: Var olan şartların değişmesi ancak uluslarası arenada yeni bir gelişme olmasına ve kartların yeniden dağıtılmasına bağlıdır. Filistin’de daha adil bir paylaşım ve düzene dayanan yönetim kurmak ancak uluslararası sistemdeki dengelerin değişmesiyle mümkün olabilir. Bunu tetikleyen gelişme Üçüncü Dünya Savaşı da olabilir, bölgesel savaşlar da… Yeni savaşlar maalesef çok uzakta gözükmemektedir. Nitekim İsrail mütecavizliği çevresindeki devletlere önümüzdeki yıllarda çeşitli bahanelerle saldırmasını sonuçlayacaktır. İsrail doğal bir bahane bulamazsa yapay bir bahaneyi kendisi oluşturacak gerekirse kendisine paravan terör örgütleri eliyle füze saldırları yaptıracaktır. Bu suretle İsrail, kendilerine tarihsel olarak vadedildiğine inandıkları toprakları ele geçirmeye çalışacaktır. Dünya’ya bunu İsrail’in güvenliği için yaptıklarını ilan edecekleri de kuşkusuzdur. İsrail savaşı hasat mevsimi olarak görmektedir. Kurulduğu günden bu güne kadar Filistin’de yeni topraklar kazanarak işgalini genişletmiştir. Ancak gücü Filistinlileri öz topraklarından tamamen atmaya yetmeyecektir. Daha evvel belirttiğim gibi ne gece ne de gündüz tamamen hakim olabilir. Hakikat olan bu dengeyi algılamak kolay olmasa gerek ki zaman alır.