25 Ekim 2004’te gerçekleşen olayda ise, İncirlik Hava Üssü’nde görevli 20 yaşındaki Amerikalı çavuş C. A. S., otomobiliyle, iki kişiyi taşıyan motosiklete çarpmıştır. Çarpmanın etkisiyle motosiklettekiler G. K. (16) ve üç aylık hamile olan Z. K. (19) ve savrularak motosikletten düşmüştür. Hemen ardından plakası belirlenemeyen bir kamyonet, yere düşen çiftin üzerinden geçip, durmadan yoluna devam etmiştir. Çift, olay yerinde yaşamını yitirmiştir. C. A. S. ise arkadaşlarını arayarak yardım istemiştir. Türk makamlarınca gözaltına alınan ve adliyeye sevk edilen C. A. S., ABD askerî makamlarının dava neticeleninceye dek C. A. S.’nin Türkiye’yi terk etmeyeceği yönündeki taahhüdü üzerine tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmıştır[i]. Sekizde iki kusurlu olduğu belirlenen C. A. S., hakkında tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu iki kişinin ölümüne sebebiyet vermekten iddianame düzenlenmiştir. Taksirle öldürme suçundan yargılanan ve hakkında iki yıldan on beş yıla kadar hapis istenen C. A. S., hiçbir duruşmaya gelmemiştir. Zira, ABD askerî makamları, ABD’nin Irak’a düzenlediği askeri operasyon kapsamında C. A. S.’yi görevlendirmiş ve Türk Mahkemesi’ne verdiği taahhüdü ihlâl etmiştir. C. A. S.’nin ülkesine tayin edilmesi üzerine ifadesinin alınması için ABD’deki en üst askeri makamdan izin alınması gerektiği bildirilmiştir[ii]. Mahkeme C. A. S.’nin ifadesinin alınması için Adalet Bakanlığı Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü ile yazışmıştır. Adalet Bakanlığı Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü cevabî yazısında C. A. S.’nin ifadesinin alınması için öncelikle olayın resmi görev kapsamında işlenip işlenmediği hususunun C. A. S.’nin bağlı bulunduğu askerî makamdan sorulması gereğini ifade etmiştir. Bunun üzerine, Genel Kurmay Başkanlığı ile ABD askerî makamları arasında yazışmalar yapılmış ve C. A. S.’nin olay günü vazifeli olmadığı dolayısıyla olayın resmi görev kapsamında bulunmadığı belirtilmiştir. Bu bulgu üzerine üç yıl aradan sonra yeni bir iddianame hazırlanarak C. A. S.’nin yargılanmasına başlanmıştır[iii]. C. A. S.’nin yargılanması Türk-Amerikan kuvvetler statüsü anlaşmalarının getirdiği bürokrasiyi örneklemek bakımından mühimdir. Ayrıca, ABD askerî makamlarının Türk Mahkemesine sanığın dava neticeleninceye kadar Türkiye’yi terk etmeyeceği yönünde verdiği yazılı taahhüdün ihlâli durumunda ABD’ye karşı hukukî bir yaptırım imkânı bulunmaması bu hususun da ABD tarafından suiistimâl edilmesine sebep olmaktadır.
ABD’nin 2003 yılında Irak’ı işgal etmesinin ardından İncirlik üssünde güvenlik önlemlerini had safhaya çıkardığını açıklaması ve bunu güvenlik tedbirlerini uygularken Türk kuvvet mensuplarına bazı gayrı-insanî bazı muamelelerde bulundukları ortaya çıkmıştır. Güvenlik uygulamaları kapsamında sivillere uygulanan tüm tedbirler üsteki lojmanlarda kalan Türk kuvvet mensuplarına da istisnasız tatbik edilmiştir. İncirlik’te Türk Hava Kuvvetleri’ne mensup bir astsubay’a yapılan muamele kamuoyunda tartışma yaratmıştır. Hasta bebeği ve eşiyle İncirlik üssüne dönen Türk astsubay durumunu izah etmesine rağmen ABD askerlerinin ısrarı üzerine araçtan indirilmiş bekletilmiş aracı hakkında tüm güvenlik işlemleri tamamlandıktan sonra içeri girebilmiştir.
17 Eylül 2005 tarihinde ise daha vahim bir olayla karşılaşılmıştır. Eşiyle birlikte evine dönen Binbaşı F. D. ve eşi kendilerini tanıtmalarına rağmen, beş görevli tarafından elleri kelepçelenmiş, yere yatırılmışlar ve kafalarına basılarak müdahalede bulunulmuştur. Müdahale esnasında çevredeki ABD’li siviller “devam edin onlar Türk” diye müdahalecileri yüreklendirmişlerdir. Gerçekleştirilen tahkir edici ve orantısız müdahale, Türk Binbaşı ve eşinin üzerine köpeklerin salınmasıyla devam etmiştir [iv]. Gazetecilerin konu ile ilgili olarak aradıkları ABD Büyükelçiliği, olay hakkında açıklama yapmaktan kaçınmıştır[v]. Genelkurmay Başkanlığı 5 Ağustos 2006 tarihinde, şu açıklamayı yapmıştır:
“... söz konusu personel, ABD Silahlı Kuvvetleri mensuplarına ait olan, ancak Türk personelin de girişine müsaade edilen bir sosyal tesise eşi ile birlikte gitmiştir. Saat 03:00’te tesisin boşaltılması üzerine arabasına binmiş ancak park yerinden yanlış yönde çıkma girişiminde bulunmuştur. İkili anlaşma gereği, ABD güvenlik personeli, aracı durdurarak ikaz etmiş, alkollü olduğu şüphesiyle sürücüyü araç dışına davet etmiştir. Personel ile eşi, fiili mukavemette bulunmaları üzerine, ABD’li güvenlik görevlileri tarafından zorla araç dışına çıkarılmıştır. Nöbetçi amir, Türk güvenlik ekibi ile derhal personel ve eşini teslim almıştır. Daha sonra ABD’li güvenlik görevlisine cezaî işlem yapılması sağlanmış ve Türkiye’den gönderilmiştir. Türk personel, yaşadığı olayın duygusallığından uzaklaştırılmak maksadıyla geçici olarak garnizon dışında görevlendirilmiştir.[vi]"
Yukarıda alıntılanan Genelkurmay Başkanlığı’dan yapılan açıklamadan da anlaşılacağı üzere olay ABD’li askerlerin resmi görev esnasında işledikleri bir fiil olarak değerlendirilmiş ve konu ABD askerî makamlarının rüçhanlı yetkisine bırakılmıştır.
Genelkurmay Başkanlığı’dan yapılan açıklamadan Türk Binbaşı’nın yere yatırılarak kelepçe takıldıktan sonra kendisine ABD’li güvenlik görevlilerince gözaltı yapılmıştır. Bu gözaltı, Binbaşı’nın “Türk güvenlik ekibi” tarafından teslim alınmasına dek sürmüştür. Her ne kadar, açıklamada “Nöbetçi amir, Türk güvenlik ekibi ile derhal personel ve eşini teslim almıştır” dense de gözaltı olayını gerçekleştiren ABD’li güvenlik personelinin Türk nöbetçi amiriyle muhabere kurması ve olayın anlaşılmasından sonra Türk güvenlik ekibi’nin Binbaşı ve eşini teslim almaya gelmesine kadar geçen dikkate değer sürede Türk Binbaşı gözaltında kalmıştır.
Genelkurmay Başkanlığı’nın açıklamasından, olayda sorumluluğu bulunan ABD’li askerler hakkında ABD’nin ne tür bir cezaî veya inzibati tedbire hükmettiği anlaşılamamaktadır. Ancak, olayda sorumluluğu bulunan bir ABD’li güvenlik görevlisinin ülkesine gönderildiği belirtilmiştir[vii].
Genelkurmay tarafından olayda dahli bulunan görevliler hakkında “ABD’li güvenlik görevlileri” ibaresi kullanılmıştır. Bu ibareden, bu kişilerin Amerikan kuvvet mensubu mu yoksa ABD ile sözleşmesi bulunan özel askerî şirket personeli mi oldukları anlaşılamamaktadır. Eğer mezkur kişiler, ABD kuvvet mensubuysalar olay bakımından görev statüsünden yararlanmaları mümkündür. Ancak, bu kişiler İncirlik üssünde belli alanların korunmasından sorumlu olmak üzere ABD ile sözleşme imzalamış özel askerî şirket çalışanlarıysalar bunların statüleri hakkında ikili anlaşmaların değerlendirilmesi icab eder. Özel askerî şirket çalışanlarının görev statüsünden yararlanmaları ancak ABD ve Türkiye arasındaki anlaşmalarda, ABD ile sözleşme akdetmiş özel askerî şirketlerin çalışanlarının NATO KSA’daki sivil unsur (Fr. élément civil, İng. civilian component) kapsamına dahil edilmesiyle mümkün olabilir. Bu konudaki ikili anlaşmaların çoğunun yayınlanmamış olması sebebiyle, Türkiye’deki, ABD ile sözleşme yapmış özel askerî şirketlerin kuvvetler statüsü anlaşmalarında öngörülen ayrıcalık ve bağışıklık rejiminden istifade edebilip edemeyeceği hususunda netlik yoktur.
Neticede, yaşadığı haksızlıktan ve bürokratik kurumların olaya yaklaşım tarzından müteessir olan Türk Binbaşı, görevinden istifa etmiş ve başka bir yerde çalışmaya başlamıştır[viii]. Aslında, Genelkurmay Başkanlığı resmî görev konusunda ikili anlaşmaların öngördüğü prosedürün gereğini yerine getirmiştir. Bu usûl, Genelkurmay’a ABD askerî makamlarıyla olayın resmî görev kapsamında gerçekleşip gerçekleşmediği veya olayda tarafların iddia ettikleri vakaların gerçeğe uygunluğu hususlarını müzakere etme şansı vermemektedir. 1968 tarihli nota teatisiyle yapılan Anlaşma’ya göre Genelkurmay Başkanlığı’nın usûlî yetkisi, kendisine ABD makamları tarafından gönderilen görev belgesini kabul veya reddetmektir. Genelkurmay’ın, Türk Binbaşı’na yapılan muamelenin, görevleri esnasında ve görevi ifa dolayısıyla yapıldığına kanaat getirmiş olduğu görülmektedir. Ancak, olay bakımından kuvvet statüsünden yararlandıkları tahmin edilen bu kişiler hakkında mahalli savcılıktan başlaması gereken usûlî süreçlerin takip edilip edilmediği konusunda bir veri yoktur. Mahalli savcı bu konuya ilişkin bir soruşturma başlatmış olsa dahi ABD, olayda sorumluluğu bulunan kişileri farklı ülkelere veya ABD’ye tayin ederek toprak devletinin soruşturma sürecinin akim kalmasına sebebiyet vermektedir.
Türk-ABD uygulamasında resmi görev statüsünün belirlenmesinde öngörülen usûlün dezavantajlı tarafı ise hadisenin oluş şekline, olgulara dair tartışmanın yapılacağı müzakere safhasına en son geçilebilmesidir. Bir diğer deyişle, mahalli savcı, Adalet Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı, ABD Askeri Yardım Kurulu Başkanlığı hattı (yahut gönderen devletin en yüksek askerî makamı) izlenerek yapılacak yazışmalar sonucunda ABD Askeri Yardım Kurulu Başkanlığı tarafından gönderilecek görev belgesi Genelkurmay tarafından kabul veya reddedilecektir. Reddedilirse, olay diplomatik müzakere konusu edilecektir. Oysa, bir olayın resmi görev kapsamında işlenip işlenmediği hususu mahalli savcının tarafların iddiaları, olgular, şahitlere temas ederek oluşturduğu tahkikattan hemen sonra diplomatik müzakerelere geçilmesi, bir diğer deyişle bürokrasinin azaltılması kabul eden devletin lehine sonuçlar almayı kolaylaştıracaktır. Nitekim, ABD-Japonya örneğinde, taraflar arasında kurulmuş ortak bir daimi komisyon kuvvetler statüsüne ilişkin birçok ihtilafın çözüm ve değerlendirme mercii olarak hareket etmektedir. Bu satırların yazarına göre, 1968 yılından beri, Türkiye-ABD uygulamasında resmi görev statüsünün belirlenmesine dair tercih edilen usûl, mağduriyetlere sebep olan fazlaca bürokratik bir yöntemdir. Ayrıca ABD askerî veya (kapsamı genişletilmiş) sivil personeli tarafından mağdur edilen Türk askeri veya sade vatandaşı için bu usûl, uzun bir bürokratik süreç gerektirdiğinden pek işlevsel olmayıp hak arama hürriyetine de hizmet etmemektedir.
Not : Yukarıdaki yazı Dr. Muhammet Celal KUL’un Uluslararası Hukukta Kuvvetler Statüsü Anlaşmaları adlı kitabından alınmıştır. Bu yazıya Muhammet Celal KUL, Uluslararası Hukukta Kuvvetler Statüsü Anlaşmaları, İstanbul: On İki Levha, 2020, ss. 263-267. şeklinde atıf yapılabilir.
Kaynaklar:
[1] HÜRRİYET, “Otomobil çarptı kamyonet ezdi”, 27 Ekim 2004, http://www.hurriyet.com.tr/gundem/otomobil-carpti-kamyonet-ezdi-38597284 (erişildi 11.04.2019); C. Kılıç, note 1093, s. 26.
[1] Bkz. S. Güvenç, note 1109; Yeni Akit, Fitnenin ateşi İncirlik Üssü’nden, note 1108.
[1] C. Kılıç, note 1093, s. 27.
[1] C. Kılıç, “Türkiye’de Asker Kişilerin Yargılanması”, https://bit.ly/2HswKi8 (erişildi 11.04.2019). s. 17.
[1] Bkz. YENİ AKİT, Fitnenin ateşi İncirlik Üssü’nden, note 1108.
[1] D. Zeyrek, İncirlik Bela Üssü, RADİKAL, 6 Haziran 2006, http://www.radikal.com.tr/turkiye/incirlik-bela-ussu-788095/ (erişildi 11.04.2019).
[1] Bkz. C. Kılıç, note 1093, s. 18.
[1] Bkz. YENİ AKİT, Fitnenin ateşi İncirlik Üssü’nden, note 1108.