1964 yılında Türkiye’nin İskenderun Limanı’nda Kıbrıs’a askerî harekât için birlikler oluşturduğu bilgisi, ABD Başkanı Johnson’un meşhur mektubunu Türkiye’ye iletmesine sebep olmuştur. Mektupta Amerikan Başkanı Johnson, İsmet İnönü’yü Amerika’ya davet ediyor ve “Türkiye’nin girişeceği bu son işin Türk-Amerikan ilişkilerinde kırılma noktası olacağı”nı beyan ederek tehditkâr bir üslup kullanıyordu[i]. 1964 yılındaki Johnson mektubunun sert içeriği, Türkiye’nin pozisyonunun kendisine hatırlatıldığı bir yabancı muhtıra niteliğindeydi. Mektupta açıkça Türkiye’nin ABD ile yaptığı anlaşmalar hatırlatılarak ABD’ye danışılmadan hareket edilmesinin bu anlaşmalar çerçevesinde oluşturulan yükümlülüklere aykırı olacağı vurgulanıyordu. Söz konusu mektupta Johnson şöyle diyordu:
“(ABD’ nin) Türkiye Büyükelçisi Hare kanalıyla sizden ve Dışişleri Bakanınızdan öğrendiğim, Türkiye Hükümeti’nin Kıbrıs’ın bir parçasını işgal etmek maksadıyla askerî müdahale yapmayı umduğuna dair bilgi hakkında ciddi endişelerim mevcut. Tüm dostluğum ve dobralığımla vurgulamak isterim ki, çok ciddi neticeleri olacak böyle bir davranış tarzının, sizin hükümetinizin Birleşik Devletler’e önceden ve tüm yönleriyle danışma yükümlülüğüyle bağdaştığını düşünmüyorum. Büyükelçi Hare kararınızı, benim görüşlerimi almak üzere, birkaç saat ertelediğinizi belirtti”. [ii]
Mektupta Johnson, açıkça Türkiye’nin ABD’ye her konuda önceden ve tüm yönleriyle danışmak suretiyle adım atabileceğini, ABD’nin görüşünü ve onayını almadan önemli bir dış politika hamlesi yapamayacağını zira ABD’ye danışmaya dair bir söz yahut yükümlülüğünün (İng. commitment to… consult fully in advance) bulunduğunu olanca çıplaklığıyla gözler önüne sermiştir. Dahası bu yükümlülüğün ihlal edilmesinin kendisini kaygılandırdığından ve olması gerektiği gibi ABD’nin görüşlerinin alınması gerektiğinden bahsetmiştir. Johnson mektubu kapalı kapılar ardında Türk Hükümetleri’nin ABD’ye hangi sözleri ve imtiyazları verdikleri konusunda ciddi sorular uyandırmaktadır. Türkiye’nin ABD’ye danışma yükümlülüğünün kapsamı nedir? Bu yükümlülük sadece dış politika meselelerine mi yöneliktir. Danışılacak meselelerin önem derecesi nedir? Bu sorulara verilecek cevaplar, en iyi ihtimalle dahi Türkiye’yi bağımsız ve egemen-eşit devlet konumundan uzaklaştırmaktadır. Dahası Mektup, ABD’nin Türkiye’yi dış politikada bağımlı hareket etmek yönüyle adeta kendi federe devletlerinden biri gibi değerlendirdiğini ima etmektedir.
Johnson Mektubu Türk kamuoyundan bir süre başarılı bir biçimde gizlense de bir gazete tarafından yayınlanınca büyük bir etki yaratmıştır. Johnson Mektubu’nun açıklanmasına kadar, Türkiye’nin dış politikada ABD yerine gelişmekte olan devletlerle iş birliği yapması gerektiğini savunan çevreler mektup açıklandıktan sonra, ABD ve NATO karşısında toptan reddedici, hamasî bir tavır almaya başlamışlardır. Sol fikirlerin etkisiyle Amerikan karşıtlığı, üniversitelerde yoğun nümayişlere sebebiyet vermiş hatta ADB askerî üs ve tesislerinin dinamitlenmesi ve buralarda çalışan ABD’li personellerin kaçırılması gibi olaylar yaşanmıştır[iii].
Johnson Mektubu’nun Türkiye’de algılanmasına ilişkin 6 Haziran 1964 tarihli CIA raporuna göre Türk-Amerikan münasebetlerini bu Mektup kadar yaralayan başka bir tek taraflı hareket bulunmamaktadır. Bu Mektup Türk tarafınca, Kıbrıs’a müdahalenin (ABD’nin Mektup’ta ısrar ettiğinin tam aksine) ertelenmemesi ve Türklerin ABD’den daha bağımsız bir uluslararası ilişkiler politikasına sahip olması gerektiği şeklinde yorumlanmıştır. Dahası, kamuoyunda böyle bir mektubun bir devlet başkanınca gönderilmesinin mümkün olmadığı dolayısıyla Mektub’un sahte olduğu iddiaları bile gündeme gelmiştir[iv].
Johnson Mektubu’yla ateşlenen Amerikan karşıtlığı, radikal solun örgütlenerek eyleme geçmesine sebep olmuştur. Neticede oluşan iç karışıklıklar 12 Mart 1971’de Türkiye’yi askerî müdahalenin eşiğine getirmiştir[v].
Not : Yukarıdaki yazı Dr. Muhammet Celal KUL’un Uluslararası Hukukta Kuvvetler Statüsü Anlaşmaları adlı kitabından alınmıştır. Bu yazıya Muhammet Celal KUL, Uluslararası Hukukta Kuvvetler Statüsü Anlaşmaları, İstanbul: On İki Levha, 2020, ss. 254-256. şeklinde atıf yapılabilir.
Kaynaklar:
[1] J. M. Landau, Johnson’s 1964 Letter to Inonu and the Greek Lobbying at the White House, 14 Turkish Yearbook 45, s. 47.
[1] Türkçe’ye tercümesi bu satırların yazarı tarafından yapılmıştır. Johnson Mektubu’nun İngilizce aslı ise şöyledir: “I am gravely concerned by the information which I have had through Ambassador Hare from you and your Foreign Minister that the Turkish Government is contemplating a decision to intervene by military force to occupy a portion of Cyprus. I wish to emphasize, in the fullest friendship and frankness, that I do not consider that such a course of action by Turkey, fraught with such far reaching consequences, is consistent with the commitment of your government to consult fully in advance with the United States. Ambassador Hare has indicated that you postponed your decision for a few hours in order to obtain my views”. Johson Mektubu ve Başbakan İsmet İnönü’nün cevabının tam metni için bkz. Lyndon B. Johnson and Ismet Inonu, President Johnson and Prime Minister Inonu: Correspondence between President Johnson and Prime Minister Inonu, June 1964, as Released by the White House, January 15, 1966, 20 Middle East Journal 386, (Summer, 1966), s. 386 et seq.
[1] M. Gönlübol ve Ö. Kürkçüoğlu, note 1042, ss. 518-519.
[1] Central Intelligence Agency, Turkish Reaction to President Johnson’s Letter to Prime Minister Inonu, 6 June 1964, Ref IN: 01358, https://www.cia.gov/library/readingroom/docs/DOC_0000615268.pdf (erişildi 02.11.2018).
[1] M. Gönlübol ve Ö. Kürkçüoğlu, note 1042, s. 519.
Tebrikler
Eline sağlık Muhammet Hocam.70 lere kısa ve öz bir bakış.
Good job.congratulations
Congratulation