Kader, zaman ve evrenin yazılı olmayan kuralları hep aklımızı kurcalamıştır. Bir kimsenin başına bir iş, bir olay geldiğinde ilk yapacağı sorgulamalar arasında ‘neden ben, bunu nasıl hakettim şeklinde sorular ve dünya zalim, zaman kötü yahut kader utansın’ gibi yargılar bulunur. Kaderin adaletini sorgulayan bir arkadaşım ‘…hepsini bir kenara koyalım da, beşikteki bebeğin günahı ne?’ diye sormuştu. O günden sonra aklımın bir yerinde kalan bu soruyu belki de farkında olmadan sormaya devam ettim. Çünkü herkes gibi benim de haketmediğimi düşündüğüm şeyler yaşamışlığım olmuştu.
Kader ve adalet sorgulamalarını sağlam bir zeminde yapabilmek için zaman kavramının doğasına bakılmalıdır. Bilimin zaman mefhumuna dair açıklamaları sınırlıyken tasavvuf öğretileri ve kadim bilgilerin zamana yaklaşımı sıradışıdır. Buna göre: Olan da olmuştur ve olacak olan da olmuştur. Ancak bu sayede, kendisini bu bilginin sakin denizine bırakanlar teslimiyet içinde endişeden uzak yaşayabilirler. Bu bakış açısından yaşanan haksızlıklara bakıldığında, zamanın yaşanan ve yaşanacak olanla birlikte bir bütün olarak ele alınması gerektiği ortaya çıkar. Belki de ceza olarak görünen şey ileride yapacağın bir hareketin şimdi aldığın bir karşılığıdır. Bu da Nasreddin Hoca’nın testi kırılmadan önce oğlunu cezalandırmasını hatıra getiriyor. Eğer Nasreddin Hoca geleceği kesin olarak biliyorsa testi kırılmadan önce oğlunu cezalandırması adaletsizlik olarak yorumlanamaz. Keza, Hızır (a.s.)’ın da geleceği bilmek suretiyle yaptığı bazı davranışlar Hz. Musa’ya adaletsiz ve mantıksız gelmişti. Kader fenomeninin de geçmiş ve geleceğin bilgisine sahip olarak işlediği gözönünde tutulursa, kaderi adaletsizlikle suçlamak yanlış olacaktır. Zira, beşikteki bebeğin veya bugün kendisine haksızlık yapılan bir memurun ilerde güç eline geçtiğinde nasıl zulmedeceğini henüz bilmiyoruz. Burada sakın bebeklerin de büyükler gibi cezalandırılması gerektiğini düşündüğümü sanmayın. Dünya’daki tüm gelişmiş hukuk sistemlerine göre bebekler masumdur ve cezalandırılamaz. Ancak başa gelmiş bir hadiseye geçmiş ve gelecek bilgisiyle kader perspektifinden bir yaklaşım sunmak durumunda kalındığı için bu örnekler verilmiştir.
Bir diğer bakış açısı da başınıza ne geldiği değil onu nasıl algılayıp yeni çıkış yolunu yahut Plan B’yi nasıl uygulamaya koyduğunuzdur. Zira, yapabileceğiniz iki şey vardır: i) şikayet etmek ve ii) kabullenip yeni rota çizmek. Seçme şansı, insana verilen irade yoluyla daima sizin elinizdedir.
Kişi yakındığı şikayet ettiği olay yahut durumu kendisi çağırmış ya da oluşmasına kendisi katkı sunmuş da olabilir. Kadim öğretiler ve tasavvuf (hatta günümüzde çok atıf yapılan Murphy Kanunları) sorduğunuz sorunun cevabını evrenin karşınıza çıkaracağını anlatır. Hermenötik, ‘sorunun içinde cevap mevcuttur’ der ve bu sebeple cevap, sorunun içinde aranır. O halde hep ‘daha güzel ne olabilir’ şeklinde sorular sormalıdır. Neyi sorduğunuz neyi aradığınızla ilgilidir ve çekim yasası (the law of attraction) hayatınızı etkiler. ‘Bunlar, bunlar ters gitti, daha kötü ne olabilir’ diye sorarasanız Murphy Kanunu size cevabını verecektir. Bu şekilde olumsuz durumları hayatınıza çekip suçu kadere atmanız da mümkündür. Oysa hukukun genel ilkelerine göre kimse hatasından faydalanamaz. O halde şikayet etmemiz yersiz ve haksızdır. Bu sebeple olumsuz düşünceler, olumsuz haberler ve dedikodudan uzak durulması hep tavsiye edilmiştir ki olumsuz durumları hayatımıza çekmeyelim.
Benim başlangıçtaki sorum ‘peki beşikteki bebeğin günahı ne?’ şeklindeydi. Bu soruya zaman kavramına geçmiş ve geleceği bir bütün olarak ele almak suretiyle bir cevap bulabileceğimiz ve bugün başa gelen bir hadisenin ilerde yapılacak bir haksızlığın cezası olabileceği izah edildi. Tabii ki bu açıklama kader sorgulamalarındaki tüm sorulara cevap vermeye yetmeyecektir. Ancak bir kısmının mantığını anlamamıza yardımcıdır. Bu gün, beşikteki bebeğin günahı ne sorusunun cevabına dair (diğerlerinin yanında) yeni bir parça buldum ve bu parçayı da koyunca yapboz şimdilik yerine oturdu. Son parçanın yerine konmasında mühendis ve astrolog olan Yücel Ataç’ın bir YouTube programı bana ilham oldu. Ataç, herkesin başına gelen her haksızlığı bir şekilde hakettiğine dair veciz bir analiz yapıyor. Ne dersiniz, haketmiyor muyuz?
P. S.: Ataç’ın YouTube programını dinlemek/izlemek isteyenler için kaynak: Yücel Ataç, ‘Ekim 2023 Burç Yorumları’ <https://youtu.be/6ZlCqXbjf5Y?si=aon6mcxUmMg8147E> (1:32:38 vd.) erişildi 7 Ekim 2023.
Good point of wiev